hastalık boktan bir şey. aslında bu cümleyi başlı başına bir blog kaydı olarak yazabilirdim. lakin okuyucu "ee bunu biliyoruz, ne var ki?" diyebilir. aslında okuyucunun ne diyeceği burnumdan ve ağzımdan hönküren balgamlar göz önüne alındığında çok umrumda değil. ancak hastalığın neden boktan bir şey olduğunu da anlatmak ister deli gönül.
yukarıda da dediğim gibi. hastalık boktan bir şey. bir kere sizin sigara ve alkol tüketme düzeninizi bozuyor. dün epi topu sadece bi sigara içtim, sabahına çektiğim işkenceyi bir tek ben biliyorum. (gerçi banyo penceresinden çıkan yaratıkımsı öksürük seslerinden, komşular da bu sürece dahil olmuşlardır eminim.) alkol de alamıyorsunuz. gençken hep, "bir duble rakı gribi mikrobu kırar, akabinde yir atar" diyerek rakıya sarılırdım. yalan değil, 2 güne kalmaz turp gibi olurdum. lakin şimdi rakı içsem, ebeminkini tersten görürüm gibime geliyor.
hastalık boktan bir şey. insan mütemadiyen tutankamun lahidi gibi yatıp, sekanın bir yılda ürettiği kağıdı 1 haftada tüketiyor. bir de hastalığın en boktan yanlarından bir tanesi de, çok fazla silinmekten burun kenarlarınızın tahriş olması ve artık daha fazla silinmeye olanak tanımayacak kadar acıması. işte bu hastalığın kişiyi dibe vurdurduğu noktadır. insan ne kadar halsiz, kırgın, ateşli olursa olsun; burnunu silmek, sümkürüp hönkürmek kişiyi o an için özgürleştirir. ancak burnu tahriş olup onu silemeyen kişi, vücuduna giren virüse yenilmiş demektir.
ayrıca hasta olan insan sevişemez. sevişenler vardır şüphesiz. ancak o sevişme, sevişmeden çok yaralı bir hayvanın ölmeden önceki naralarına benzer. bir kere her taraf sümük, balgam, mikropken sevişmek sıhhi değildir. ayrıca burnu tıkalı bir insan, dilini karşı tarafın ağzının içine sokup da döndüremez. nefessiz kalır. karşı taraf o esnada gelen "snfk, hmnkp, fıth, fıth" tıkalı burnu çekme sesinden irrite olur. ağzının içindeki koca mikroplu dili yadırgar. o kadar yadırgar ki, 2 güne kalmaz o da hasta olur.
velhasıl hasta insan naif, nazlı ve kaprisli insandır. çevresi tarafından dışlanır. çorbasına limon sıkma, işerken duyduğu yanma hissine katlanma zorunluluğundadır. boku bir gün yeşil, diğer gün sarı renktedir. dengeyi tutturamaz. ateşten üşür, balgamlar dolusu öksürür, sümükler dolusu nefesler saçar hayata.
velhasıl ben böyle virüsün mına koyayım arkadaşlar. nasıl olsa ben koymadan da çoğalıyorlar. bari hırsımı alayım.
ayrıca hasta olan insan sevişemez. sevişenler vardır şüphesiz. ancak o sevişme, sevişmeden çok yaralı bir hayvanın ölmeden önceki naralarına benzer. bir kere her taraf sümük, balgam, mikropken sevişmek sıhhi değildir. ayrıca burnu tıkalı bir insan, dilini karşı tarafın ağzının içine sokup da döndüremez. nefessiz kalır. karşı taraf o esnada gelen "snfk, hmnkp, fıth, fıth" tıkalı burnu çekme sesinden irrite olur. ağzının içindeki koca mikroplu dili yadırgar. o kadar yadırgar ki, 2 güne kalmaz o da hasta olur.
velhasıl hasta insan naif, nazlı ve kaprisli insandır. çevresi tarafından dışlanır. çorbasına limon sıkma, işerken duyduğu yanma hissine katlanma zorunluluğundadır. boku bir gün yeşil, diğer gün sarı renktedir. dengeyi tutturamaz. ateşten üşür, balgamlar dolusu öksürür, sümükler dolusu nefesler saçar hayata.
hadi bir kere olunca zevkli yanları yok da değildir hastalığın. rapor alır işi kırarsın. evde salya sümük terlik sabah programları izlersin. ama birden fazla olunca tadı kaçar. boku çıkar.
velhasıl ben böyle virüsün mına koyayım arkadaşlar. nasıl olsa ben koymadan da çoğalıyorlar. bari hırsımı alayım.