25 Eylül 2009 Cuma

üretim araçları, göbek pamuğu örneği: kadınlar venüsten, erkekler marstan...

her erkeğin yaşamının çeşitli evrelerinde götünü göbeğini kaşırken çıkartıp; ya kül tablasına ya da gizlice kanepenin arkasına fıydırdığı topaktır göbek pamuğu. kadınlarda pek olmadığı rivayet edilir. gerçekten de, birden üzerini sıyırıp da şehvetle yumulduğum kadınlarda göbek pamuğu yoktu. buradan anlıyoruz ki göbek pamuğu denilen hadisenin bilimsel tanımı şudur: göbek kıllarının kıyafetlerdeki pamuğu harmanlayarak, göbek deliğine pırçıklaması... bunu ben söylemiyorum. koskoca bi bilim amcası söylüyor*. bu amca ki ömrünü hayatını iki gıdım kıllı pamuk için heba etmiş, yılmamış, hatta bu pamıkların mikroskop altında görüntülerini çekip bakmıştır. düşünsenize, herif senin gizlice kanepenin arkasına fıydırdığın topak için ömrünü vermiş, sen olayı hiç sallamadan direk bir sonraki elektrik süpürgesi kıyımına yolluyorsun topacıkları. adam görse kendini asar. annem bu adamı görse kesin asar. benimse kanepelerin arkasına topak attığımı bilse asmakla kalmaz. ağzıma sıçar...
pek tabii bir erkeğin hayatında önemli bir yer tutar göbek pamuğu. her erkek bir dönem bu pamukları biriktirerek tekstil sektöründe çığır açmak ister. ayrıca bilir ki pamuk ile harmanlanmış kıllar, eğer biriktirilirse, yastık ve yorgan için kullanımda ekstra ısı sağlayacaklardır. işte erkeklerin kendilerini önemli hissetmelerinin nedeni budur. çünkü kendileri başlı başına bir üretim aracıdırlar. üretim aracı olma özelliği sadece pamukla belirmez, bunun yanısıra bol miktarda metan gazı, sonradan sertleşerek yapıştırıcı sanayinde kullanılabilecek balgam, sterilize etme özelliği bulunan tükürük, burundan çengel tekniği ile çıkarılan ve kuvvetli esans ve yapıştırıcı özelliğe sahip sümük ve hayatın devamını sağlayan sperm. yani aslında erkekler sebat etseler kesinlikle ekolojiye faydalı yaratıklar haline dönerek, küresel ısınmayı filan anında kesebilirler. mesela kızların olmadığı anlarda dönen erkek muhabbeti sırasında osuran ve buna çılgınlar gibi gülen erkekler, bu özelliklerini heryerde sürdürseler; değil ozon tabakasını onarmak, dünyadaki tüm kötülükleri bile ortadan kaldırabilirler. ama ne yazık ki erkekler çocuk gibidir. hafiften salaktırlar. osuruğa gülerler. veya "bak ula çukurovanın yarısı kadar pamuk çıktı göbeemden" derler. ona da gülerler. ergen çağlarında hepsi bir araya gelip attırır ve yine gülerler. balgamlı veya balgamsız tükürüp gülerler. oraya buraya işeyip gülerler. kadir mevlamın kendilerine bahşettiği bu üretim silsilesini zerre siklemezler. onlar mütemadiyen tataklı ellerini oraya buraya sürerek gülerler. halbuki kadınlar öyle midir? değildir. onlar regl dönemlerinde vücutlarından çıkardıkları tek üretim maddesi olan pıhtılı kanı, yani o sıçmıktan kötü, kuburdan beter hadiseyi bile itinayle, bir sanatkar edasıyla pede sararlar. erkeğe bahşedilen üretim yetenekleri onlarda yoktur. osursalar ekonomik değer taşımaz. (ilginçtir ki kadın osuruğuna da erkekler güler. gerçi kadınlar da kendi aralarında gülüyordur muhtemelen. ama hiçbir kadın bir erkeğinki gibi; "baratoorrr" şeklinde osuramaz. dolayısıyla kadının yaptığı fısss bir üretim malzemesi değil, sıçma öncesi büzük seyirmesidir...) tüküremezler. tükürseler, ortaya çıkan madde yarı rujlu, bol kozmetikli bir hadisedir ki doğallıktan uzaktır. sümüklerini yakalamak için çengel tekniği kullanamazlar. zira tırnakları uzundur. burunları mazallah parçalanır. hadi başarıyla bir kuple sümük çıkardılar. onu duvara bi yere süremezler. ojeleri bozulur, tırnakları kırılır. ve en önemlise kendileri doyasıya attırıp sperm üretecek kapabilitede değildirler.

şimdi kadın ve erkek cinslerini toplumsal olarak ayıralım. kadınları venüse, erkekleri marsa yollayalım. ne olur? iki cinsin de sayısı git gide azalır. çünkü üreyemezler. erkekler dağı taşı döllemeye, kadınlar sülfürden kristalden çocuk yapmaya çalışırlar. beceremezler. ama mevzu eğer krallar gibi yaşamaksa, erkekler süper şekilde yaşarlar. bi kere sanatta inanılmaz ileri giderler. duvarlara işeyip attırarak barok eserler, kübist portreler çizebilirler. hatta iddia ediyorum, işeyerek hat sanatında bile çığır açarlar. osurarak ısınma, barınma, vs gibi ihtiyaçları direk tatmin olur. kıllı pamuklardan yorgan; sümük, balgam ve atmıklardan sıva dolayısıyla bina bile yaparlar. kadınların ise yapabileceği yegane şey, uzaydan görülebilen ve milyarlarca sarılı pedden oluşan bir piramit olacaktır. o da ne yazık ki ilk rüzgarda devrilecek ve tüm kadınlar "bu senin hatandı, hayır senin, sana diyorum kıskanç oruspu, sus şıllık" nidalarıyla saç baş birbirlerine gireceklerdir.

son söz: teoride bu durum böyle işlese bile, pratikte venüs gayet düzenli. mars ise bol kahkahalı bir yer olacaktır. bu kahkahalar ne yazık ki en geç 1 ay içinde yerini "olm nuri, lan bi karı olsa da akşama kadar yesek, sabaha kadar zitsek" homurdanmalarıyla son bulacak; o sırada osuran bir erkeğe gülünecek, sonra tekrar homurdanılacak, sonra osurulunup tekrar gülünecektir. işte bu paradoks modern erkeğin hüznüdür.

not: orhan pamuk sittirolup venüse gitsin...
not2: bu yazıyı okuyan kadının da işi zor. "evet nihohoho diye düşünse, kendini üretimde bulunamayan bir cins olarak kabul edecek; hayır ben gayet osuruyorum, zıçarken duvarı deliyorum, burnumdaki tatakları da sütyenimin içine sürüyorum diyebilse, toplum tepkisinden çekinecek; geç efendi geç bunları, nerde aşk, nerde romantizm diye serzenişte bulunsa "sittir la" diye kendisine tarafımdan ayar verilecektir... zor velhasıl:)
not3: yazıyı okuyan erkekten ise muhtemelen. (ne yazık ki) "asassjasjasashsahalslkasldsdfjkj... olm harbi lan...ben de geçen halı sahada osurdum. karlar eridi lan.hihaaohohsodpsdsşlfkd "tepkisi gelecektir.

23 Eylül 2009 Çarşamba

sanrıların arabaları

çok güzel şeyler yazdığıma dair çok olumlu eleştiriler alıyorum. doğrudur. hep güzel yazdım hayatım boyunca. küfürlü yazmaya karşı bir insandım oysa ki. ama biraz kafa dağıtmak gereği ortaya çıkınca durum bu şekilde tezahür etti. "post apokaliptik sanrı" dedik... neydi aslı? aslında? türkçesi biraz kıyamet sonrası rüya gibi bir anlama geliyor net kelimelerle konuştuğumuzda. madem ben çok güzel yazıyordum da neden kıyamet sonrası rüyalara ihtiyaç duydum? cevabı basit. olduğum şeyden, olmak üzere olduğum şeyden mutlu olmadığım için. peki ben ne olacaktım? çok üst düzey saygı uyandıran bir işe sahip, bir dediği iki edilmeyecek bir adam. ama ben bunu istiyor muydum? hayır! o zaman işte bu kıyamet sonrası hülyası devreye girdi. bir şeyler ters gidiyordu be usta. etrafımda olup biten bu sanallıktan tut da (ulan bilmemnenin içişleri bakanı gelmiş, bilmemne profesörüyle kokteylde ne sıcak kadeh tokuşturuyoruz herifin acık şehla gözlerindeki perspektifte) olduğum şeyin laçkalığına kadar. her şey zoruma gidiyordu işte. ben istemedim ki memleketin tüm bürokratlarını tanıyayım. biraz sebat etsem alkol muaynesinde yırtacak kadar emniyet müdürünü tanırdım. ki tanıyorum. ama ben zaten kendi meşrebimce alkolle yakalandığımda sıyırabiliyordum olaydan. ben hep balıkçılara özendim. teknesine atlayıp da, taka taka taka azgın sularda sabahın kör vaktinde işe çıkıp , eve geldiğinde karısından başka kimseye hesap vermeyen adamlara özendim. hep güzel sevgililerim oldu, hep her şeyin iyisinden tattım. hep güzel seviştim. şarabın kırmızı markalarını hep bildim. hangi davette ne giyilir hep öğrendim. ama ben o olmadım ki be baba. benim gönlüm takım elbisenin iktidarını kırıp da onunla top oynayabilen 10-11 yaşındaki çocuklarla oldu hep. işte burda devreye girdi "post apokaliptik sanrı." ben hep olduğu şeyi istemeyen olacak, bununla çoğu kişiden iyi bir hayat kuracak, amma velakin o kıyamet günü geldiğinde de, dünyanın kalan halklarına önder olacak bir lider konumuna bürünecektim. neden bunları bu kadar açıklıkla yazıyorum şimdi? çünkü koskoca bi yetmişlik viski bitirdim. ha yazamaz mıydım? karıydı kızdı yine yazıyordum bir şekilde. ama içince bu sefer başka vurdu mevzu. yarına (bu gün oldu mına koyayım) yetiştirmem gereken bir proje var ve ben bi yetmişlik viski içmişim. işte işin ironik tarafı bu. millet rakı içer, bira içer. ben markete gidip viski alıp içmişim. ha sanılmasın ki çok param var, (var ve dünyanın damına koyarım... koyarım o ayrı). bi tane yat alıp balık tutucam en büyük hayalim. ulan ben bişi dicektim de mevzu saptı. millet kadınlar erkekler neden şöle olmuş diye tartışadursun. ben zıbarıp yatıcam hacım. bu yazıya da görsel eklemiyom. herkes acık kendini görsün. bu yazı da dünyanın işinde mutlu olmayan tüm erkek ve kadınlarına gelsin.... o değil de, içince niye böyle oluyom ben mına koyim ya?

not: şimdi tek gözümle yazıyı epey sarhoşça okuyunca farkına vardım. devrik cümle kullanmışım devamlı. valla billa bu viskinin etkisidir. yarın sabah bi duş, bi traş. karılar diyecek asethuan taş... ahauahuaha. kolpayım lan ben! ağzıma tükürün benim.

21 Eylül 2009 Pazartesi

üfürük...

heryerini kapadım evin. tüm pencereler, tüm kapılar, tüm delikler... ulan havasızlıktan mosmor olup şişicem, hala bi üfürük bir şey geliyo bi yerden. çözemedim anasını satayım. inceden de tırsmıyo değilim. allam yareppim. peder işkilli adamdır. bana söylemeden bi yere gizli geçit mi yaptırdı? döner kapı filan mı taktırdı anlamadım? hayır ev bildiğin orta sınıf memur evi. hırsız gelse alacağı tek şey bi tane laptoptur. onu da zaten çalıştıramaz. çalıştırmak için özel yerlerine basman, monitörünü belli bir açıda tutman gerekiyor. tam açıldığında maus pedine bastırmazsan kitleniyo. siksen çalıştıramazsınız ben olmadan. ancak hala bi üfürük hissediyorum odada. gidip pencerelere kulağımı dayadım. daha hassastır diye omuzbaşımı açtım üfürüğün geldiği noktayı belirleyebilmek için. karşıda oturan teyzeyle omuz başım açık, pencereye yaslanmış göz göze geldik. ben tam "ii bayramlar teyzecim" dicektim ki kadın koskoca kadife perdeleri suratıma çekti. alla alla ya... şurda bilimsel bir deney yapıyoruz. belki pencerenin lastikleri çürümüş. sen mi yatıcan bu odada? tabi menapoz yüzünden alev alevsin belli. sana koyar mı bu sert esen yeller?

tam bilgisayarın başına oturuyorum. 2 dk geçiyo. mevzuyu unutuyorum. ense köküme doğru bir hufff hissi geliyo soğuk soğuk. hadi sıcak olsa cinler periler beni nikahlarına aldılar dicem. bizzat ben dönücem götümü kabeye doğru. valla ziksinler. yeter ki mevzuyu anlayayım. dönüp bakıyorum hiçbişi yok. oda sımsıkı kapalı. hasbinallah minivelvek.

tamam lan buldum. bizimkiler ben odada ders çalışabileyim diye televizyonu söktüydü. onun da duvarda bi deliği vardı anten girişi için. mevsim soğudu ya. üfürdüyo ince ince ordan. ulan dedim tamam. cinlerle, perilerle zitişicem bundan kelli. hadi periler iyi hoş da, cin olayı beni bozar aga.

- domal lan! pis insan...
+ abi bokunu yiyim yapma. eşeduenna... ramini... neydi lan?
- ehehe. sen biraz saf bi kardeşimizsin galiba. domal lan!
+ abi ühühü. inne atanya. ulan. abi..
- domal çarparım!!!

şeklinde diyaloglar yaşamak istemem. istemem cinlerlen sevişmek. isteyene saygı duyarım. sonuçta bi fantezidir. insan bilinmezliklerlen sevişmeyi her zaman çekici bulmuştur. ama bunu yapan insan değildir onu da ifade edeyim. sen cinlerle seviş, sonra dolmuşa bin, öne para uzat, bakkala gidip "abi yumurtalar taze di mi?" de, sonra cemiyette sağlıklı bir birey olarak yerini aldığını zannet. demezler mi ki "abi biz daha bi karının elini tutamadık, sen cindi periydi elden geçirmişsin diye"... derler!. ulan bi daha üfürdü. en iyisi ben iki sentır freş çiğneyip şu duvarın deliğini kapiyim. olmucak böyle...

20 Eylül 2009 Pazar

hata yapan kadın tipleri...

bu başlıkta kadınların erkeklerle olan ilişkilerinde en sık yaptıkları hataları ve bunları yapan kadın tipolojilerini göreceğiz. kadınlar aslında zeki olduklarını sanadursınlar. biz onların foyalarını ortaya dökelim. bakalım ne gibi denyolukları varmış.

- fingirdediği adamla heyecanına mani olamayıp da sevişen, ancak sevgilisiyle sevişmeyen kadın tipolojisi. bu kadınlar göster ama verme düsturunun erkekler üzerindeki tahribatından bihaber kadınlardır. bunlar fingirdedikleri ve hoşlandıkları adamlar kendilerine daha sıkı bağlansın diye hemen sevişirler. ancak doğal olarak, kadını bu kadar kolay elde eden erkek bir yerden sonra bu hanım ablayı sklemez ve daha zor kadınlar arar. gösterip vermemenin önemini anlayan aval kadınımız bu sefer sevgilisinde bunu yapmaya çalışır. ama ne büyük bir denyoluktur ki, bu sefer de erkek oturmuş bir ilişki içindeki bu sikindirik oyunlardan sıkılıp, daha kolay kadınlar arama yoluna gider. bizim embesil kızımız da bu döngünün içinde heder olur gider. acı!

- bir önceki sevgilisine paso yalan söyleyip bunu bir sonraki sevgililerine taşıyan kadınlar. bu kadınlar salak olmalarının öncesinde talihsizlerdir. başlarından kötü bir ilişki geçmiştir. karşılarındaki herif posası çıkarana kadar bu kadınları sorgular, evden yalnız çıkmasına müsaade etmeyecek oranda bunları baskılar. hal böyle olunca hanım kızımız ufak tefek yalanlar söyleyerek durumu kurtarır. ilişki bittikten sonraki ilk ilişkide de bu baskı devam eder. hemen panikler. yalana başvurur. oysa ki karşında melek gibi herşeyden habersiz bir körpe oğlan duruyor di mi? neden bulandırıyorsun suyu. velhasıl bu ilişkide de güven olmaz. oydu buydu derken eleman doğal olarak işkillenir. gerisi gelir.

- sevgilisiyle olan sevişmelerini orda burda anlatan kadınlar. şimdi siz kadınlara erkek dünyası ile ilgili hayati bir gerçeği ifşa edeyim. erkekler her türlü cinsel tecrübelerini birbirleriyle en ince ayrıntısına kadar rahatlıkla paylaşırlar. ancaaaak. eğer ki bir erkeğin ilişkisi ciddi ise, hiç bir erkek onun o ilişkisi ile ilgili cinsel soru sormaz. hiçbir erkek de bunu anlatmaz. kimse en yakın arkadaşının, sevgilisiyle kendi sevişmesini hayal ederek attırmasını istemez. (ama herhangi bir çapkınlığı düşünülürse bundan haz duyar.) şimdi eğer sen bir kadın olarak sevgilinle sevişmeni gidip de en yakın kız arkadaşına anlatırsan, o herif iki üç aya kalmaz senin o kız arkadaşını da götürür. salak olma. gidip de elalemin kızına ne anlatıyosun, "off şöyle evirdi beni, şöyle çevirdi" diye. ne diye eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürüyorsun? en nihayetinde karşındaki de senin gibi "kıskanç" bir kadın. yapma. sevgiline sahip çık. efendi gibi seviş.

- kendilerine yaklaşan erkeklerin amaçlarını anlamayıp, bunu popülerlikmiş zanneden kadınlar. ah be nazlı çiçeğim. koparırlar seni. misal blog camiası bunun için en güzel örnek. çok güzel yazan erkek ve kadın arkadaşlarımız mevcut. lafım onlara değil. ama bok gibi yazan, blogunda kelebekti böcekti eksik olmayan ve kendisini izleyenlerin %102'sinin erkek olduğu blog ablaları da var. bir de popülerlikten dem vuruyorlar kendileri. yalan ablam o yalan. senin o kıçıkırık şiirlerine, kelebeklerine bile bakmayacak o eşşek herifler. bi düdükleseler blogunda yeller esecek, yapraklar uçuşacak. sen hala kandır kendini. tabii bir de bunun farkında olan kadınlar var. "beni bir çok eleman cicik için izliyor, ben de kendimi koruyayım, ucundan gösterteyim de daha çok popülaritem artsın" şeklinde bir algıları var. pek güzel tabii. ama millet bi yerden sonra kıllanıyo haberiniz olsun. "ulan bu karı inceden erkek mi lan?", "olm hamdi, şunun bloguna bak, feyk olum bu" "feyk meyk ben bunu zikerim usta" şeklinde iğrenç pragmatik açıklamalar oluyor. siz siz olun kitleden kopmayın.

- güzel olunca her boku halledeceğini zanneden kadınlar. en denyo da bunlar. insan bi bakıyo. "üff lan irfan, karıya bak. taş gibi olm" diyo. sonra tanışmalar filan. aman tanrım. hatun iki kelimeyi biraraya getiremiyor. ee doğal olarak sevişilip müsade isteniyor. yavrucum sen beyninde sadece kan taşıyosan, bu gidip gelen damarların içinde herhangi bir zeka parıltısı yoksa, sen istediğin kadar güzel olsan ne. kucaktan kucağa atılan istop gibi olursun. kimi der, yeşil. kimi der sarı. sonra hepsi der gökkuşağı. alis harikalar diyarında gezersiniz işte kolkola. bir düşünün, neden erkekler hep güzel kadınlarla gezer, ama hep çirkin kadınlarla evlenir? çünkü çirkin kadınlar güzellerden daha zekidir. erkekler güzelliğe değil, zekaya önem verir. öyle olmadığını iddia etseler de hep salak gibi çirkin kadınlara aşık olurlar. (bunu da erkeklerin salaklıkları ile ilgili bi yazıda bilahare aydınlatıcam.) hem güzel olup da hem zeki olanına ben rastlamadım. eğer varsa beri gelsin. kendisine bir kaç labaratuar deneyi yapıcam. hem çirkin olup hem de salak olan kadınlarsa bence hemen imha edilmeli. ıyy. allah yareppim sen koru dinimiz amin.


apokaliptik

"apokaliptik ne ya? sen entellektüellik mi kasıyosun?" içerikli yorumlar aldım. bu yorumu yazan dingiller öznesinde bilmeyenler için kamuoyunu aydınlatayım dedim. bi kere entellektüellik kasmam, apokaliptik kelimesinde değil, sanrı kelimesinde gizli. burdan "sanrı" üzerine cafcaflı betimlemeler yapıp topunuzun beynini skerdim ama, muhtemelen %60'ınız bu sikko yorumu yapan salak gibi ekrana bakardınız. efendim sanrıyı iki dakkalığına bi siktiredin. konumuz "apokaliptik". bunu merak eden hanımkızımız muhtemelen olayı çeyizlik bir eşya zannedip yeni gelin gibi duruma atlamış. hayır. sizin de tahmin ettiğiniz üzere apokaliptik bir mutfak eşyası değil. elektrik süpürgesi de değil. apokaliptik çok yönlü bir seccade hiç değil... gerçi kendisi çok yönlü bir olay. inanmayan gogıldan baksın.

yahu arkadaş. blog başlığına apokaliptik koyan bi adam nasıl entellektüellik kasabilir anlamıyorum? tabii, entellektüel olmak için gerekli şartlar var yurdum bloglarında. birincisi bilinmeyen kelimeler kullanıcaksın. mesela apokaliptik çok entel şeysi gibi ilk bakışta. buna örnek sanrı, tandans, illuminati, veryansın, sacayağı ve surkalize gibi kelimeler de olabilir. bunları kullandın mı kesin entelsin. ayrıca 6-7 dizelik tercihen serbest nazımda yazılmış şiirler yazacaksın.

kekre bir sonbahar sabahı
sigaramı memelerinde söndürdüm
o memeler ki sevişirken
meme değil fındıktılar
ve gece güne kavuşurken
sütyen yüzünden ayrıldılar

örneğindeki şiir gibi araya bir kaç şiir serpiştireceksin. şiirlerin içinde kesinlikle yoz bir cinsellik, bir adet sonbahar ve bir adet "kekre" sözcüğü geçecek. (sanrı kullananlar bunu kullanmak zorunda değiller) her şeyden önce rahat olacaksın. gelen yorumlara belli bir yukardan bakma durumun söz konusu olacak. "hoca ben bu dünyanın damına koydum, aktı... puahuahau" gibi laubaliliklere ise girmeyeceksin. yorumları cevaplarken yüzün 45 derece açıyla monitöre hüzünlü bakacak. her an uzaklara gidecekmiş gibi bir ifade takınacaksın. ve en önemlisi, asla ama asla fularsız ekran başına oturmayacaksın. işte entellik kasmanın altın anahtarları.

şimdi gelelim bana. slip beyaz donumla, her tarafı sigara izmariti olmuş bombok bir odada oturuyorken ve tüpü bitmiş, dolayısıyla renklerin %80'i seçil(e)meyen bir monitöre bakarken ne derece entel olabilirim a yavrum? bi apokaliptik yazdım diye harcama beni. monitör zaten ebesininkini görmüş, gözler 1 haftada 2 numara büyüdü şerefsizim. o diil de sigaram bitti ya. zibil gibi de yağmur yağıyo dışarda. en iyisi kalkıp içime hiçbir şey giymeden uzun paltomu giyip bakkala yollanayım. gizem adamı olup ufuklarda heba olmadan bi kısa viston layt kapıp geleyim.

19 Eylül 2009 Cumartesi

erkek güncesi...

çok pis hoşlanıyorum bi kızdan. ama gidip de "sizden çok hoşlanıyorum" demek yemiyor. basbayağı maymun olacağımın farkındayım. tarz da bi hatun. hafif gotik esintiler alıyorum kendisinden. ayrıca sevgilisi olması da yüksek ihtimal. biz erkekler duygusuz yaratıklarız, sadece sevişip sırıtımızı döner veya defolup gideriz ya. ulan aslında şu kadınlar ne kadar az şey biliyor erkekler hakkında. bir kere erkek dünyası kadınlara göre çok daha oturmuş bir dünya. her türlü şey erkeklerin bu duygusallıklarını örtmek adına... tüm futbol ve porno endüstrisi bunun üzerine kurulmuş. "vermedi mi? siktiret hacım" söylemi tamamen bu duygusallığı örtmek, ulaşılamayan kadını orospulaştırmak adına bir söylem aslında. meyhanede maç muhabbeti yapan adamların %80'i platonik aşkını düşünüyor buğulanmış rakı bardaklarının dibine bakarken. şimdi ben gidip de, "sizden çok hoşlanıyom bağyan, birazcık takılsak ya, çay kahve" felan desem. muhtemelen hoşlandığım bu hatın beni direk zitiş sotuş peşinde sanacak. ulan hoşlanıyorum diyorum. heyecandan zaten kalkmaz benimki öyle bi ortam olsa. geçen yazdığı bloga göz attım. yorum yapayım dedim, yapamadım. yavrum nasıl da içli içli yazmış. ha bi de şu var. şimdi ben bununla çıkmaya başlasam, kesin 6 ay sonra yanında sıkılmaya başlarım. sevişmeler rutin gelir filan. ee onun da suçlusu ben miyim arkadaş? ben elimden geleni yapmışım, olayı duygusal olarak içimde büyütmüşüm. sen de yap artık bi atraksiyon di mi?
ulan yamur da yağıyor. şimdi bi mail atıp da telefonunu istesem. desem ki ben boynumu uzatayım sen gel kanımı em. rock barlarda heder olalım. yok ya. olmayacak bu böyle. sizin yüzünüzden şerefsiz kadınlar. hep sizin yüzünüzden. o isviçreli bilimadamlarının da mına koyayım. icat edemediler kadın yerine başka bi cins. gidip hayvanlarla takılsam o da doğaya ters. seleksiyon filan olurum mazallah. hem diyelim bi kuzuyla veya koalayla halvet oldum. bi ilişki yok, bi konuşmak yok. kavga da ister insan yeri gelince. didişmek arar. "aşkım, bu gün çok mahsunsun... yarın bayram diye mi?" "meeeaaa".. "üzülme kuzum. bak daha kurbana kocaman iki bayram arası var. "beaaaaa" oldu mu? olmadı. sıçarım bu aşkın ızdırabına ya... en iyisi gidip maç izleyeyim ben. sonra da bi porno cd koyarım. iki gün uzatırım mevzuyu...

not: ulan öyle afilli bi görsel koydum ki. bunu okusa kesin kim bu aslan parçası der. hadi aslanım. hadi kanatlı üzgün meleğim. oku şu zıçtımın blogunu. görsel mörsel oldu bu iş. neyse maç başlıyo. döndüğümde yorumları görücem. tamam mı? kib. öptüm.byes

ramço pidesi

ramazan bitiyor. bunun için seviniyorum. ama pide yiyemeyecek olmak beni üzüyor. masada kalan susamları tırtıklayamayacak, fıt fıt diye ağzıma atamayacak olmak da üzüyor. oruç tutmadım. tutana da karışmadım. yani çok da umrumda değil ramazan gelmiş gitmiş, ama şu pideyle çorba içmek var ya. ulan niye normal zamanlarda pide çıkarmazlar ki? güle güle ya şehr-i ramazan. sen git, pideni bırak!!!

bir küfrün anatomisi...

her gün milyonlarca kez kullanırız bu küfrü. siktir git. ama nedir ne değildir hiç bilmeyiz. harbiden lan? ilk kim icat etti acaba bu küfrü? yüzyılın en önemli icadı bence... bu kadar cuk oturan, bu kadar her yere çekilebilen, her noktada kullanabilen bi küfrü icat eden adamı alnından öpmek gerekir.

- abi apokaliptik ne demek?
+ siktir git!

- abi geçen hatuna 7. postayı dayamışım, nasılım ama..
+ lan siktir git!

- hoca sizin içiniz ölmüş lan, durmam ben burda.
+ e siktir git!

- abi işte şu cocuklar topumuzu aldılar, oynatmıyolar.
+ sigdirin la amına godumunun pijleri

- ustam çok içtin, içme o son dubleyi..
+ siktir len yarram...

tarzı örneklerde görülebileceği gibi, bu küfür tek başına, kısaltılarak, sonuna ve başında başka küfürlerle bir arada üst düzey bir harmoni ile kullanılabilir. böylesi bir küfür ingilizcedeki fuck kelimesinde belki anlamca bulunabilir. ama bence bulunamaz. fuck bize her ne kadar karizmaymış gibi görünse de "siktir git lan!" küfrünün karizması ne yazık ki fuck küfüründe yoktur. hatta post koloniyal ingiliz yazarları bu noktada, "biz tüm dünyadaki ingiliz kolonilerini gezdik, "siktir git" gibi afilli bir küfre rastlamadık" demişlerdir. acaba osmanlı da siktir git kelimesi var mıydı diye merak ettim şimdi. ya da bu küfürün kullanımı cumhuriyet sonrasında mı yaygınlaştı? bence kesin osmanlıda da vardı bu küfür. misal hani bilindik bir karikatürde anlatılır ya. ishal olup feci sıçmakta olan fatih sultan mehmete koşarak gelen bir yeniçeri: "hünkarım, halicin ağzını zincirle kapamışlar, gemileri nedelüm devletlüm?" der. fatih sultan mehmet'in cevabı küfrün osmanlıda olduğunu ispatlar niteliktedir. "siktirin gidin karadan geçirin mına koyim. ne biliim lan ben. ahh"

bir küfürün irdelenmesinin daha sonuna geldik. şimdi siktirin gidin!

selulit

ulan... hani erkeklerde selülit olmazdı?

üzerinize afiyet dötümde bir sivilce çıkmış. haymnskim diyerek banyoda aynanın karşısında bunu bızıklarken bir de baktım ki benim götün sol lobunu sıktığımda selulitimsi bir durum söz konusu oluyor. ulan olm dedim kendine gel. erkek adamda selulit olmaz. sonra koşar adım bilgisayarın başına geldim. gogıldan hadiseyi araştırdım. erkeklerin kaslı yapısı seluliti önlermiş. anadan üryan soyunup aynanın karşısına geçtim. allahtan diğer bölgelerde selulit ve yağlanma yok. ama dötümü sıktığımda böyle portakal kabuğu gibi oluyo sanki. emin olamadım. endişeliyim! selulit konusunda uzman bir bayandan gelip götümü avuçlayarak durumu aydınlatmasını istiyorum. söz veriyorum ben de memesinde kitle var mı diye yardım ederim... ellerim çok hassastır.

ulan bi de selulit çıkarsa var ya... skseniz bi daha bira içmem. hem bira ne ki? amelelik.

ailenin tatile gitmesi...

eskiden aile tatile gidince sevinirdim. "obaa şimdi bi hafta evin damına koyarım, karı kız atarım, alem yaparım" filan diye içim içimi yerdi. sigara içerdim, heryer bira şişesi olurdu. süpper zamanlardı. hatırlıyorum da, bizimkiler dönecek diye evi temizleme telaşı bile güzeldi. hatta bi keresinde salonun koltuk örtülerini çamaşır makinesinde 90 derecede yıkamıştım. tişört gibi kaldıydı güzelim örtüler. ne bileyim lan ben? daha sıcak derecelerde daha temiz olur, efendi durur gibi bir inanç peydah olmuş demek ki.bu sabah gitti bizimkiler yine. antalyaya. havuz mavuz takılacaklar. naapsın, yaşlandılar artık. ben de bilgisayar başına geçtim. yorumları okudum. kimini sildim, sahibine pis küfrettim. kimine güldüm. online oyunumu açtım, ordan oraya ordu transfer ettim. facebukuma baktım. kimse bi sikim yorum yapmamış. 2-3 tane farmvil isteği gelmiş. ebenizin damına tırpan kaçsın dedim. sora maillerime baktım falan filan. ulan birden dank etti? napıyorum lan ben. evvelden olsa daha dünden önümüzdeki 5 günün planı belli olurdu. hangi günler kankalara ayrılıcak, hangi gün manita gelcek, hangi gün diğer karılar düdüklencek, hangi gün rakı sofrası kurulup itinayla tuvalete banyoya kusulcak filan. şimdi elim skimde, arada bir hart hart die taşşamı kaşıyarak bilgisayar başındayım.
bu ne lan? yaşlandım mı olum ben? hayır şimdi birini arasam, "hacı akşama rakı al bize gel, yannız o rakıyı bi gaste kaadına sardır, arabın büllüğünü salladığı gibi sallama mahallede" desem. herif kesin, "ya babuş pederlerle memlekete gidicem ben. ordan da benim nişanlıyla koçtaşa gidicez" der kesin. iki üç tane hatun arasam; gelseler, ulan ev pamela andersonun cankurtaran dizisi gibi olsa ne ki? ee tepin dur. sonra? olm içim geçmiş lan benim. sıçtım. yaşlandım. az evvel çay koyup peynir felan kestim kendime. bi de muhabbet kuşu almışlar eve. ismi ciklet. peder her sabah konuşuyodu bunla. şimdi benden mi bekliyo nedir? civa yutmuş gibi bağırıyo hayvan! bi de "siktiret topraaam, daha kıyamet filan kopmaz." diye geyik yapıyodu ipneler. daha ne kopucak lan kıyamet. en iyisi siktirip gideyim, bi çay koyayım kendime....

18 Eylül 2009 Cuma

boyu mu işlevi mi?

ya bu kadınlar ne kadar iki yüzlü yaratıklar. şerefsizim öyleler. bu yüzden ben her sevgilimi hep sorgularım. çünkü asla doğruyu söylemezler. asla gerçekleri olduğu gibi size anlatmazlar. devamlı gerçekleri yontarlar. biraz salak bir erkekseniz bu ilişki ağı içinde yitip gidersiniz. her kadın nedense her sevgilisine en güzel onunla seviştiğini söyler. eğer ki o sevgilisinin çükü küçükse, hayır hayatım, boy değil önemli olan işlevdir. en güzel senle sevişiyorum der. eğer ki seviştiği sevgilisinin çükü normalse, evet aşkım, tam hayallerimdeki ölçü bu, zaten boy değil işlev önemlidir der. ama eğer ki kadının seviştiği sevgilisinin çükü büyükse, o zaman boyu değil işlevi önemlidir sözünün hiç bi skim değeri kalmaz. ahh erkeğim, aygır gibisin. işte en iyi senle sevişiyorum deyip kestirip atar.
sonuç olarak biz küçük çüklü de olsak, büyük çüklü de olsak kandırılırız. sonra karşımıza geçip de boy işlev bunların önemi yok, aslolan aşktır derler. ulan ben zaten benden başka birinin çükünü bilmem. götüme sokmuşluğum da yoktur boyu mu işlevi mi diye ahkam kesebileyim. ulan aşık olmuşum, ilişki yaşıyorum. daha neyine bana aşk önemlidirle geliyosun. sonra bi bakıyoruz erkek cemaati olarak. hepimiz yatakta harley davidson gibiyiz. ulan salak hemcinsim. kandırılıyoruz sen hala elde mesure sik ölçüyosun. sanki ben ilk doğduğum anda gidip hemşirenin boynuna yapıştım. "ablaa, küçük mü çüküm söyle? küçük mü?" doğal olarak küçük. ama işte o hemşire o dudaklarına küçük bir alaycı gülüş ekledi mi. ulan bu kadınlar cidden bizi parmaklarında oynatıyolar. şu dakika bunun iyice ayırdına vardım. yok kendimizi kandıralım erkek egemen, ataerkil diye. sen bi sevişirken kadın şöyle bi doğrulup. "hadi ya daha girmedin mi içime öfff?" dese. görürüm ben o zaman egemenliği. değil bakkala gitmek, üç ay çükümü aynada görmeyeyim diye yıkanmazsın bile. esaret lan bu. dünyanın bütün çükleri birleşin....

pistopya

bizim mahallede bi arif abi var. kendisi bakkal. lakin bu şerefsiz esnaf müsveddesi ramazanda bira satmıyor. aslında dükkanında bira var. geçen soğutucudan yanımdaki abiye iftar için 250 gram beyaz peynir çıkarırken gördüm. ama hiç bozuntuya vermedim. sele gemlik zeytinleri ile salamların hemen arkasındaki aralığa dizmişti dizi dizi biraları. alışveriş sırası bana gelince sordum. (göt kadar bakkalların belli bir düzeneği vardır. alışveriş yaş sırasına, alışveriş edeceğin yapacağın aparatın aciliyet sırasına göre değişir. mesela küçücük bir çocuk gelip: "arif abi, annem bu deterjan delikmiş, söyle o arife hemen yenisini versin yoksa akşama bubam gelcekmiş, sen en iisi yeni bi tane deterjan yanına bi de çokonat ver" dedi mi siz orda mobilya takımı alacak olsanız öncelik bebeye geçivermiştir.)
neyse. sıra bana gelince biraz da arif abiye tuzak kurarak sordum: "arif abi, bi kısa wistın layt, iki bira, 250gr. tuzlu fıstık versene" diye. arif abi önce yüzüme baktı. "yiğenim ramazan diye alkol getirtmiyok bilion mu?" deyiverdi bana. ulan! kafayı kaldırdım mı üst rafın hepsi votka cin dolu. ee abi bunlar ne desem, yok yiğenim onlar geçen aydan kaldı hepsi bozuk. atıcaz da, kaynımgil memleketten gelsin onu bekliyoz demezse en şerefsiz dünya insanıyım. hayır arif abiden başka mahallede kalan süpermarketlerin hepsi saat 8 dedin mi deli skmiş gibi dükkanı kapatıyolar. arif abinin de hakkını yemeyelim. saat 12-1 e kadar açıktır dükkan. arif abi kapatmışsa, sigara bitmişse, çare yok, evin önündeki kuru otları sarsan yeridir. ama işte arif abi bu. ulan şu dolaptaki biralardan 2 tane versen ne olur mal mısın? bunun büyük abisi hacca gitti geldi, hepsine bir haller oldu. mahalle muhtarlığına aday olmalar, dükkanın önüne seçim zamanlarında ilgili partinin flamalarından asmalar filan. satma lan o zaman bira! kaldır sancak gibi efes : yanzikler bakkaliyesi: efes yazısını. yemiyo di mi damcık! ramazan bitsin yine atıcan dombili bira şişesi kasalarını dükkanın önüne. ulan bu adamlar tam pis top ya. yaşadığımız yer distopya.

facebook oyunları

ya gerçekten ben bir şey demiyorum. desem ağzımdan küfür çıkacak. nasıl bir dangozluktur anlamıyorum. sen tut facebook'ta bombok grafiklerle comodor 64'den beter oyunlarla saatlerini geçir. yani millet gerçekten kudurdu. diyecek söz bırakmıyor kimseye. be arkadaşım sen bilgisayar oyunu seven, oynayan biri misin? hayır. oyunlardan anlayan biri misin? hayır? hayatında en fazla oynasan oynasan tetris oynamışsındır, onu da 3. levela geçemeden uzun çubuğu sik gibi en köşenin bir yanına (yanlışlıkla) dikip "game over" yaptırtmışsındır. online diye mi artık milleti bir kaos aldı. herkes birbirinin restoranına, tarlasına tırpanına konuk oluyor ya, kendi odasını toplamaktan aciz adamlar delicesine tarla ekiyor, restoranda yemek pişiriyorlar. hatta millet kavgaya bile tutuştu... "restoranıma iğne oyası masa örtüsü aldıydım da, geçen bi kase mercimek çorbasını dökmüşsün hayvan", "bu sabah mısır tarlamın ortasında kocaman dairesel şekiller gördüm, neden yidin lan mısırlarımı deyyus?" tarzı küfürlerle saldırıyor birbirlerine insanlar. yok kimin beyni kiminkinden ağırmış da, sinefilin hortumu dötümüze az kaldı kaçıyomuş da... kızmamak, sinirlenmemek elde değil. sen efendi gibi feysbukuna girsen, arkadaşına mesajını, foto altı yorumunu yazsan, bi de çok kankinse pokeleyip çıksan. ne güzel olur memleket. bi de feysbuka sadece "feys" diyen insanlar var. onlara hepten kılım. feys ne lan? senin ağzını feysini skerim orospu evladı. yok ama ille bokunu çıkarıcaz türk insanı olarak. ne o, tarlasında yalnız inek bulmuş. inek çok üzgünmüş. lan farmvillinize zıçtırmayın çok ekip biçesiniz varsa konya ovasına gidin lan sanal sabanlar.

yabancı erkek fetişizmi...

bizim şehir kadınlarında dingil bir fetiş var. yabancı erkek fetişizmi. 13 yaşında başlayıp, 25 yaşına kadar sürüyo bu salak durum. kendi ortaokul hayatımdan biliyorum. o zaman "new kids on the blok" diye bi grup vardı. bütün kızlar ordaki elemanlara ve yabancı bir sürü sarı pipili ibneye hastaydı. yok joni dep, yok kurt kobeyn. hep sıranın üstüne kazırlardı isimlerini. biz de alık alık futbolcu isimleri veya hasta olduğumuz ama gözleri yabancı erkeklerden başka adam görmeyen sınıf arkadaşlarımızın baş harflerini kazırdık. tüm lise boyunca devam etti bu. yok bon jovi göğsündeki kılları kestirmiş. yok beverli hils dizisindeki brendın saçları kestirince ilk öpücük dizisindeki jeroma benzemiş. götüme benzemiş ipnenin evladı. hayır biraz mantık olur insanda. sen allahın siktirettiği bi ülkedeki dandik lise talebesisin. daha düne kadar lacivert önlük giyip saçlarını iki yandan örgü yapıyodun. sevişelim dese herif, oran leş gibi balık kokacak. insanda azcık feraset olur da mantıklı bakar mevzuya. kalpler kesip herifin gazete küpürünü içine yapıştırıp defterine asıyorsun filan. erkekler olarak biz ne kadar mantıklı adamlarmışız ya. keserdik metin, ali, feyyaz tanju, aykut resimlerini, baktık teklif ettiğimiz kız vermiyo, dadanırdık osbire, koşardık top peşinde... bekle dur işte sen de bon jovi belki o kestiği göğüs kıllarını kalpli bi zarfta yollar sana. üniversiteye geldik hala devam ediyo. "bilmemne büyükelçiliğinde bi çocuk var, aynı bred pit..." lan bak çevrene? yine bi sürrealizm, bi hayal alemi... üniversite bitince mi, yaş 25 e gelince mi artık akıllanıyo bu salak yurdum kızları. sonra telefon etmeler, ya sen çok tatlıydın bi görüşelim demeler. ne oldu? new kids on the blok zıçtı tabi, ordaki heriflerin hepsinin götündeki kıllar kadayıf oldu. bi bok hayır gelmedi. evde kaldın. şimdi düşün dur. mal bunlar ya. samimi söylüyorum internetti televizyondu yasaklansın bu ülkede. bon jovi göğüs kıllarını kesmişmiş.... bende ayda bir oramdaki kılları kesiyorum. ya ama bundan sora ilgilenirsin işte böyle. angut seni.