21 Ekim 2009 Çarşamba

utopia

şöyle sıcak bir banyoya, masaja ve jakuzivari aletlere ne kadar ihtiyacım olduğunu düşündüm şu an. masa başındayım, dün sabahlamışım. pelte gibiyim. kahve kaçakçısı kadar kahve, seylan ekonomisinin yarısı kadar da çay içtim. dişlerim sapsarı, midem yanıyor. sigara üstüne sigara eksilerek bu ipnenin projesini yetiştirmeye çalışıyorum.
ne olurdu şu an karaiplerde olsam. yanımda boynunda çiçekli kolyesi olan bir güzel, elimde salak saçma şemsiyeleri bulunan bir kokteyl, götümde de ince çiçekli bir şort olsa. (şemsiye ve göt aynı cümlede başka anlamlara gelerek kullanılmasa) fotoğraf çekilsek. ben salak salak başka yerlere bakarken yanımdaki kız bana "asethuan, yiğidim. objektife baksana tropikal muz kabuğum. hem bu gece pastırma yeme, sabaha leş gibi oluyor suitimiz" dese. ben de "peki kılara. şimdi martinime bir zeytin ve manzaramda da yalnızlık istiyorum. siktirip gidebilirsin" desem. diyebilsem. dalgaların vurduğu kumsalda esen hafif rüzgarla birlikte engin düşüncelere dalsam. boynumdaki çiçekli kolyenin yaprakları boynumu kaşındırsa, bir çırpıda çıkarıp atsam "sıçmiim çiçeğine" diye. sonra denizle kumun birleştiği o noktaya fırlattığım çiçekli kolye dalgalarla bir ileri bir geri yavaş yavaş okyanusta açılsa. kılara elinde martiniyle gelse. bir dikişte bitirip martiniyi "kılaram. memleketimden uzaktayım. ne olucak bu beşiktaşın hali" desem. kılara anlamasa. denizde yüzen çiçeklere bakıp artık onu sevmediğime kanaat getirse. gözleri dolsa. ben "lan manyak mısın kılara, daha tanışalı 2 gün oldu. ne buğusu ne hüznü desem" sonra içimdeki çocuk uyansa. "o değil de hadi gel şu falezlerden atlayak" diyerek kılarayı ayartsam. karaipli çocuklar etrafıma toplansa. "asethuan abi bize de kestane çıkartmayı öğretsene" diye zıplasalar etrafımda. "sittirin lan eşşek sıpaları" desem. sonra kaldığımız otelde yemekte karaipler büyükelçisi ve nikaragua ticari ateşesi onuruma kokteyl verse. ben kokteyle budist kıyafetiyle katılsam. elimde kristal kadehimle şahsım adına toplanan kalabalığa "Une fois à l'intérieur J'ai toujours aimé le vin rouge" desem. kahkaha atsam. kılara utancından yerin dibine geçse. ticari ateşe ve büyükelçinin gözlerine bakarak, "ben buyum lan ipneler. ne bakıyon goduum" diye cücük hareketi yapsam. masada bulunan mumlardan birine dönüp osursam. onuruma yapılacak havai fişek gösterisine gerek kalmasa. bu gösteri hawai'den de izlenebilse. hawai bir insan olmasam. kılara olmasa. evde olsam. banyo olsa.

ben yanmasam, sen yanmasan...

19 Ekim 2009 Pazartesi

eski sevgili ile sevişmek

eski sevgiliyle sevişmek ne yazık ki eski tadı vermeyen, yeni tadları bozan bir eylemdir. gençlerimiz yapmasa daha iyidir. ancak ne acıdır ki buna genelde karşı konulamaz. nasıl olsa arada bir tanıdıklık vardır. o tanıdıklık ayrılmış eşleri tekrar bedenen bir araya getirme sonucunu taşır. dört türlüdür:

1) iki tarafın da duygusal olarak birbirini hiç sallanmaması durumu: bu durumda, eski sevgili, tüm yaşanmışlıklarıyla hazmedilmiş, sıradan bir insan konumundadır. aradan uzun zaman geçmiştir. muhtemelen bir barda karşılaşılmış, olay düşeş denk gelmiş, iki taraf için de yapılabilecek en keyifli şey "sevişmek" olacaktır. lakin gerçekleşme şansı pek yüksek olmayan ilişki sonrası sevişmesidir. iki taraf da sakindir, iki taraf da yataktan kalkınca rahattır. hatta "lan senin memenin altında bi benin vardı? noolmuş kızım, aldırdın mı?" tarzı geyiklerin dönmesi sonucu keyif bile verebilir.

2)sizin sallamamanız fakat eski sevgilinin halen size aşık olması durumu: sizin tarafınızdan 1. maddedeki etkileri az buçuk gerçekleştirecek, lakin karşı taraf için epey bir yıkım olacak hadisedir. sevişirken hala "bebeğim" benzeri hitapları duymanızdan mütevellit, bünyede "ulan noluyo?" tarzı soru ve sorgular peydah olabilir. ayrıca da sizin şerefsiz bir insan olduğunuza delalettir.

3)eski sevgilinin sizi sallamaması fakat sizin halen eski sevgiliye aşık olmanız durumu: eski sevgili için 1. maddedeki, sizin için 2. maddenin son fıkralarındaki durumu yaşamanız demek olan fıkra gibi hadisedir. lakin bu fıkranın sonu komik bitmemeyecek ve muhtemelen bi siktirgit dedirten eski sevgili moduna hem kendinizi, hem karşınızdakini sokacaksınızdır. sevişme eylemi boyunca karşı tarafın gözünde aşk konulu bir bakış ve pırıltı beklersiniz. ne seviştiğinizi anlarsınız, ne mutlu olursunuz. sonuç itibariyle aşık olduğunuz insanın yanında en fazla acı çekebileceğiniz andır. ayrıca, karşı tarafın şerefsiz bir insan olmasının yanı sıra, orospu çocuğu olduğunun da kanıtıdır.

4) iki tarafın da hala birbirine aşık olma durumu: aşkın bitmesinin değil de, şartların etkisi sebebiyle nihayete ermiş, ermek zorunda kalmış ilişkilerin sonrasında bir post ilişki sevişmesi şeklinde yaşanabilecek hadisedir. bazen de taraflardan biri ilişkiyi kaldıramaz, ve ilişki biter. bir şekilde tekrar sevişildiğinde, aşk sözcükleri, eski kalıplar tekerrür ettiğinde, "ulan madem aşkım, biciriiim diye sevişiyoruz, neden ayrıldık?" şeklindeki, cevabı asla verilemeyecek ve asla işlevsel olmayan soru sorulur. 2. ve 3. maddeler kadar acı vermese de, hatta kısmen "ulan ne güzeldi be?" diye ağızda bir tad bıraksa da, yine de tekrarından kaçınılması gereken, bazen de ilişkiyi yeniden alevlendirmesi muhtemel durumdur. hiç bir taraf şerefsiz veya orospu çocuğu değildir. lakin iki taraf da gayet denyodur.

sonbahar manifestosu

bu sonbahar kadar dallama bir mevsim olamaz. zaten melankolik bir insanım. sarı yapraklar, çiseleyen yağmur. inceden esen rüzgar..vs, duygu durumumu tamamen altüst etti. ben yaz severim. ne güzel sıcacıktır. gece içersin, gündüz yatarsın. sorumluluk namına zerre yoktur. süperdir. kış da güzeldir mesela. soğuktur. kar felan yağar. insan salak saçma hayallere kapılmaz. üstüne kazağını paltosunu geçirir. kış harbidir, olduğu gibidir. soğuktur. bahar desen zaten umut dolu. çiçekti böcekti şıp diye geliverir yaza. ama gel gör ki arkadaş bu sonbahar denilen mevsim kadar sinsi bir mevsim yok. insanın duygu durumunu tarumar etmek onda, düşen yapraklara hüzünle baktırıp da ölümü çağrıştırmak onda. bir gün sıcak, bir gün serin. maymun oldum 1 ay dolmadan. düşündüm de ben hep sonbaharları aşık olmuşum. salak bir ruh haline bürünüyorum sonbaharda ben. kendi içine kapanık bir çocuk oluveriyorum. yan masadan biri "pardon tuzluğunuzu alabilir miyim?" dese, "tuzluk ne ki? düşen yapraklar, doğanın ölümü ve rüzgarın hakikati karşısında bir yemeğini de tuzsuz ye pezevenk" diyerek içli içli ağlıyorum.
sonbaharı seven insanlara şaşırıyorum cidden. yaz bitmiş, okullar açılmış, sokaklarda mutsuz suratlı, lacivert ceketli, gri etekli bir sürü öğrenci. sabahın köründe ordan oraya koşturan binlerce salak insan. yazın tüm rehaveti gitmiş. insan egsoz kokusunu ilk sonbaharda duyuyor yemin ederim. sonra o koku baharın ortasına kadar devam ediyor, yazın ne hikmetse kalmıyor havadaki o egsoz kokusu. yok sonbahar hüzünmüş, sarı yapraklar ve yağmur insana yaşama sevinci verirmiş de. bık bık. mazoşist salakların uydurması bütün bunlar. bir kere sonbaharda hava ne kadar soğuk olursa olsun, hiç bir apartman yöneticisi kalorifer yakmaz. salak salak soğukta oturursunuz. nesini seveyim? sigara içmeye balkona çıksan ıslanırsın. palto giymezsin üşürsün, yanına ekstradan bir sivitşört alsan sıcaktan bunalırsın. çok saçma bir mevsim bence sonbahar. ben bu dünyanın eksenine sokayım. yok dünyanın ekseni eğikmiş de mevsimler olşuyormuş. oluşmasın kardeşim. hep yaz olsun. sıcacık. oh mis! karpuz yiyelim, buğulu bardaklardan rakımızı içelim. akşam bir gömlekle tiril tiril gezelim.

burdan g-8 ülkelerinin liderlerine sesleniyorum. bırakın ekonomik gelişmeymiş, imf toplantılarıymış. vs böyle boş işleri. şu dünyanın eksenini dikleştirin. hep yaz olsun. güneş ışığından faydalanalım. yaz saati, bok saati uygulamaları olmasın. ne güzel hem salak saçma yakıt masrafı da olmaz. enerji patlaması olur. taze meyve yiyen insanlar vitamin alır, mikrop kırılır. domiz gribi olunmaz. "dünyanın ekseni dikleşirse hep yaz olmaz ki", diyen bir takım sivri zekalılar olacaktır. onları görmezden geliyorum. hep yaz olsun lütfen! bıktım ben bu sonbahar melankolisinden.
"kurumuş yaprağı göğüsleri arasına bastırarak ezdi kadın. sonbaharın titrek ışığı giriyordu boş odaya pencereden. çırılçıplak uzandı güneş bedeninin tüm kıvrımlarına yayılsın diye..." tarzı erotik hikayelerle de bu mevsimi şirin gösteremezsiniz. bir kere libido dediğin olay baharda cortlar. samimi söylüyorum benimki yanmış kibrit çöpüne döndü libidosuzluktan. hüzün hüzün nereye kadar. solaryuma gitsem, sadece solaryumda yaşayamam. illa ki dışarı çıkacağım. diyelim ki sevişmek istiyorum. süper bir hatun buldum. düşen sarı yapraklar, esen hüzünlü rüzgar, yağmur ıslaklığı filan. sevişemem ben! sevişirken ağlarım. "pardon, dayanamayıp az evvel göğsünüzde ezdiğiniz o yaprağın olduğu yere boşaldım" diyerek sonbaharın sözde tüm büyüsünü bozar, bir de kuru yapraklı ve menili kadın göğsüne kapanıp ağlarım. kadın üzülür. üzülen kadın aşık olur. ben de olurum. ilişki başlar. ama ben ilk sevişmedeki hüzünlü cinsel başarısızlığımı ilişki boyunca taşırım. sonbaharda başlayan ilişkiler hep böyledir işte. melankoliktir. aşkın en pırpırlı olduğu ilişkinin ilk günleri sonbahara denk gelir. sevgiliyle bulaşacakken hep yapraklar düşer, yağmur yağar. insanın yüreği iyice ezilir de ezilir. sonrası zaten kıştır. sevgili 3 kat kazağın, paltonun altına gömülür. vücut hatları bir kardanadamı andırır o kadar kıyafetin içinde. ama yazın veya baharda başlayan ilişkiler öyle midir? müthiş bir enerji, doymak bilmeyen bir iştah vardır insanda. sevişirken terlemek dışında bir sıkıntı yoktur. sevişirken terlemek pek iyi bir şey değildir. zira o ter sevgilinin gözüne, yüzüne damlayabilir. gözüne ter damlayan eşin gözü doğal olarak yanar. sevişme piç olur. ama bu sıkıntı hemen bertaraf edilebilir. zira sevişen çift sonra duşa girer. sevişmek sadece sikişmek olmaz. içine aşk da girer. orgazm sonrası rehavet banyo ile bertaraf edilir. sonra iki sevgili evin içinde dal taşak gezer. birbirlerini daha yakınen tanıma fırsatı bulurlar. ama sonbaharda ve kışta durum böyle değildir. bırakın banyoyu, insan yorganı kaldırıp da sevgilisinin memesine bile bakmak istemez. sevişilen odada peçete yoksa ve boşaldığınızda bunu nevresimlere ve/veya kıyafetlere silemiyorsanız, gidip peçete almak işkencedir. bu işkenceden kurtulmak için partnerinin içine boşalan adamlar, bunun sonuçlarını daha vahim yaşayabilirler. insan çıplak yataktan kalkar. gidip peçete alır. evin içinde, soğukta çıplak dolaşmak evinize ve kainata karşı ontolojik bir yabancılaşmayı beraberinde getirir. sonra tekrar yatağa yatılır. adam az evelki çılgın aşk çocuğu değildir artık. orgazmdan sonraki sendroma bir de götün donması, titreme de eklenince yine kişiyi bir hüzün alır. hatun bunu kendine yorar. üzülür. gözler başka tarafa döner. yatakta iki beyin bambaşka şeyler düşünür. ilişkiye ilk çentik atılmıştır. halbüki yaz olsa, eleman gidip peçeteyi alır. gelir. dolaptan bi şişe soğuk su çıkarıp kafaya diker. odaya geldiğinde ilk tepkisi "kızım duşa girmeden bi daha yapalım hadi" olacaktır. diller dudaklar yine havalarda uçuşur.
sonbaharı sevmiyorum. elma yemek istesen golden elmanın filan mevsimi geçmiştir. bok gibi kumlu elmayı da ben yemem. üç paket çimento yutarım daha iyi. portakal, mandalina filan çıkar; ama onlar da daha ilk mahsül olduklarından bir şeye benzemez. insan mandalinanın kabuklarını soyup, parmağını mandalinaya geçirip de "ehehu bak padişah yaptımcılık" bile oynayamaz. zira kabuklar yeşil, incedir. soyarken kesin mandalinanın bir bölümü cortlar. öyle ıslak ıslak ağzına atması gerekir insanın. portakal ekşi ve susuzdur. greyfurt desen insanı hayata küstürecek derecede acıdır.

insan mütemadiyen grip olur. besinsiz kalır. anneler bi bok bulamadıklarından hep makarnaya nohuta dadanırlar. kuru bakliyat tüketimindeki artış, çok yönlü ve dengeli beslenmeyi aksatır. bu sebeple grip alıp başını yürür. bir de kıyafeti ayarlayamayıp da havayı güneşli gören, buna aldanan ve tiril tirl giyinen tipler, akşamına hapşırmaya, çevrelerine mikroptu bakteriydi saçmaya başlar.

kısacası sonbahar, dünyanın yaşanacak bir yer olmaktan çıktığı bir mevsimdir. ne beslenme, ne barınma, ne sevişme, ne de ilişkiler açısından verimli bir dönem değildir. mutsuzluk abidesidir. gezegenimizin kuzey yarısının resmen sarı bir boka benzediği bir dönemdir. güney yarımküredekiler kesin bizimle acaip taşak geçiyorlardır. misal ben avusturalyada bir aborjin olsam, kesin dalga geçerdim. mis gibi. adamlar yaza girecekler.

keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. bizim de sizlerle taşak geçeceğimiz günler gelecek ibne aborjinler. bumerang nasıl sahibine dönüyorsa, kötü söz de sahibine döner. bunu unutmayın.

18 Ekim 2009 Pazar

korku

ben bu gece hayatımda ilk defa korktum. korkup da kavgadan kaçtım. daha evvel hiç olmamıştı. bu gece ilk defa oldu. belki büyümek bunun adı, belki yaşlanmak. belki de hayata dair o tutkuyu yitirmek. ne boksa....

ben bu gece ilk defa kavga etmekten korktum arkadaş. belki kaşım açılır, belki dayak yerim, belki kolum kırılır diye bilmiyorum...

ne ölümden korkmak ayıp
ne de düşünmek ölümü


demiş şair... ben bu gece ilk defa kavga etmekten korktum...

bununla da yaşamaya alışmak varmış serde...ötesi var mı? yok!!!

hadi hayırlı olsun!

17 Ekim 2009 Cumartesi

pikaçu

bu tivitır diye bir zımbırtı popüler olmuş son zamanlarda. girdim baktım. tamamen deli işi. hadi blog da bir nebze deli işi. ama kıçı başı olan yazılar yazıyoruz sonuçta burda. ama orası tek cümlelik bir blog. lan insan ne zevk alır ki tek cümlelik blog yazmaktan?

- götüme boncuk soktum
- pipime jelatin pıstı
- hayri abi akşam mala vuralım di mi?
- fırtına gibi esiyorum ortamlarda... @kalaylıgöt: olum senin o ceviz taşşaklarına alem kurban olsun...
- @portobellolusikişken: ya dün akşam ben regl oldum da. o yüzden sevişemedik. alınmadın di mi? bak reglimin fotoları burda. www.regl.com.

bu ne lan??? deli misiniz manyak mısınız abi? millet birbirinin tek cümlelik geyiklerini takip ediyor ya. inanamadım cidden. oturun adam gibi blog yazın. hayır blog camiası zaten kerhane gibi bi yerdi. millet yorumlarla birbirini ayartmaya çalışıyordu. bir de bu çıkınca tam olmuş yani. hayır ben şişman sivilceli sıçmık bi herifim. buraya zaten deşarj olmak için giriyorum. bi de orası çıktı. ben de mecbur girdim. çirkinim ya. ana avrat dümdüz gidiyorum tivitırda. beklerim efendim....

bütün erkekler öküz...

iyice erkek düşmanı olup çıkıcam böyle giderse. direk giydiriyorum zavallı hemcinsime kaç gündür. ama be kardeşim erkek dediğin yaratık da cidden öküz be. neden mi bu kanıya vardım? bir çok özelliğin yanı sıra, dün gece bir barda olan olay gerçekten bu kanımı pekiştirdi. bar çok güzel bir bar. şık. pahalı. arkadaşımla içkilerimizi yudumluyoruz. müzik güzel. sohbet edilmeyecek kadar dım tıs değil. sohbet güzel. neyse konuyu daha fazla dallandırmadan diyeceğim şu ki. üçüncü biradan sonra çişim geldi. tuvalete gittim. şerefsizin sidiği de sanki pusuya yatmış. ayağa kalkınca nasıl bastırdı anlatamam. neyse erkekler tuvaletine yöneldim kapı kapalı. içerde bir ipnenin evladı var ki sormayın. 10 dakkadır tosura tosura sıçıyo herif belli. kapının tıklatılmasına verdiği aheste "dolu" cevabından belli. neyse bekledim 5 dk. yok! çıkmıyor. ama ben artık tek elimle benim ufaklığı sıkıyor, tek ayağımın üstünde zıplıyorum. öyle fena bir derecede çişim var. o sırada bayanlar tuvaletinin yan kapısı açıldı. beni elim skimde, tek ayak üstünde gören kızla göz göze geldim. bir an çişimi unutup rezil olduğumu düşünecektim ki, çişim bir wc kapısının açılmasının psikolojik işaretini algılamakta gecikmeyerek daha bir bastırdı. kız "ağzına sıçtımın delisiyle ne muhattap olucam" edasıyla gözlerini alelacele benden kaçırarak gitti. ben açık bir bayanlar tuvaleti kapısıve bana "gel ağzıma işe, işe de kurtul bu ızdıraptan" diyerek bakan bir klozetle karşı karşıya kaldım. adı üstünde bayanlar tuvaleti. bir sürü bayanın götünü dayayıp oturduğu yer. mis gibi. tertemiz. bal dök yala o derece...karar vermem kısa sürdü. bayanlar tuvaletine resmen tecavüz edercesine daldım. kapıyı kapadım. aman tanrım! artık tutmanın mümkünatı yok. pantolonu çözüp donu indirdim ki. raheeeeeey. benim çiş kendini dışarı fışkırttı... rahatlamıştım, donumu tumanımı batırmadığım için mutluydum. lakin nasıl bir hortumu ucundan tutmazsanız içindeki suyun akış kuvvetiyle yalpalayarak her yeri ıslatır. ben de donumu indirirken hadiseyi tutamadığımdan deliği ayarlayamadım. dolayısıyla tüm klozet ve kapağı battı. normalde efendi bir insan olmama ve zıçtığım deliği temizlememe rağmen, bu sefer sanırım kadınlar tuvaletinde olduğumdan, orayı psikolojikman benimseyemedim. dışarı kafamı çıkarttım. kimse yoktu. sifonu çekip çıktım. ama klozet kapağı ve üstünü silmedim. silemedim. benden sonra gelen abladan gerçekten özür diliyorum.
neyse. rahatlamış olmanın verdiği inanılmaz mutlulukla yerime döndüm. içki, müzik sohbet derken saat epey ilerlemişti. hesabı istedik. sonra arabada filan çişim gelmesin, arabayı kenara çekip park bahçe veya apartman köşelerine işemeyeyim diye çıkmadan tuvaleti kullanmaya karar verdim. kızlı erkekli bir güruh da benim gibi düşünmüş olacak, tuvalet kalabalıktı. ben erkekler tuvaletinin kapısını tıklatıp içeri dalıyordum ki.; yüzü sanki içerde -bir koalaya tecavüz eden adam- görmüş edasıyla büzüşmüş bir hanım kız çıktı. ama tuvalet kapısının tam kapanmamış olmasından, kızımızın girmesiyle çıkmasının bir olduğu hemen farkediliyordu. kız bana tiksinç bir ifadeyle baktı. aklıma kadınlar tuvaletinin %60'ına işemiş olduğum geldi. acaba biliyor olabilirler miydi? ama o halde bu kızın erkekler tuvaletinde ne işi vardı? bunun benim yaptığım hayvanlıkla ne alakası olabilirdi? yok canım. kız da işemek için yanıp tutuşurken bayanlar tuvaletinin kapısını kapalı görünce, erkekler tuvaletine kendisini atmış olmalıydı....
kız çıkıp da ben girdikten sonra, tuvaletin durumuna bakınca meselenin aslı anlaşıldı... ah be kızım! sen bayanlar tuvaleti mi zannettin orayı? bal dök yala dediğim yere ben bile (ki ben bile diyorum) neler yaptım 1 saat evvel. sen ne bok yemeye giriyorsun ki kapağından tuvalet kağıtlarına kadar her yerine işenmiş olan bir yere? sonra biz erkekler öküz değiliz diyor bazıları. öküzüz lan öküzüz. kendimden biliyorum. sen yarım metrekarelik bir deliği tutturup işeyeme. mütemadiyen her yeri batır.(ve bunu oraya girip çıkan herkes aşağı yukarı yapsın) sonra da o cinsten hayır bekle. bırak allasen ya. herkes çükünü kesip, eline alıp şehirde çıplak, kanlar içinde koşsa bile temizlenmez bu leke. (ıyy allah etmeye lan. ne diyom ben?) öküzüz öküz!!!

o değil de kıza cidden çok üzüldüm. yavrum. hayat boyu görmemiş öyle bir manzara. şimdi gerçekten babasını, abisini, sevgilisini sorguluyordur. "ulan bunlar gerçekten benim bildiğim adamlar mı?, bunlar benim en yakınımda güvendiğim adamlar mı?"...

değiller yavrum değiller. onlar senin bildiğin adam değiller. hepsi tuvalete değil de klozete işiyor veya damlatıyor. ve son damla gerçekten hep dona düşüyor, sallamak kar etmiyor. bu da böyle biline...

15 Ekim 2009 Perşembe

hata yapan erkek tipleri

efendim bi önceki yazımızda hata yapan kadın tiplerini ahan da burda incelemiştik. söz verdiğimiz üzere kadınların hasta olduğu bir diğer cins olan erkekleri de inceleme gayretinde olacağız.

- sevgilisinin geçmişine takık erkek modeli: bu yurdum aslanı sevgilisinin kendisinden önce yediği boklara pek bir meraklıdır. falanca kukunu kurcaladı mı? dötünü bızıkladı mı? diye sorar da sorar. bayar da bayar. bu abilerimiz kendi yedikleri bokları da çok rahat anlatır ilişkinin tabiri ciazse damına koyarlar. bu grup aslında kendi içinde çeşitli ayrımlara tabidir. bu ayrımlardan en belirgin olanı, bu arkadaşlarımız genelde kendilerine güvenmeyen tipler olmasıdır. hep kendilerini diğerleriyle kıyaslar, diğerleri üzerinden kendini var etmeye çalışır. bir diğer ayrım da kendine güveninde bir sıkıntı olmasa bile, hırs yapıp en iyi olma sevdalısı kardeşlerimiz de mevcuttur. bunlar bayrağı zirveye dikerler ve olay onlar için kapanır. ilişkiden soğur ve bayrağı dikecek yeni merhaleler ararlar. tehlikeli oldukları kadar salak. salak oldukları kadar yoğumsuz. yoğumsuz oldukları kadar da müşkülpesenttirler.

- sevgilisinin her dediğine inanan saftirik tipler: tabi! sevgili bu. adı üstünde. doğruyu söyleyen ve güvenilmesi gereken kişilerin en başında gelen varlık. can. amma be kardeşim sen de her şeye inanma. "aşkım en azman sevişen sensin", "sevgilim en yakışıklı sensin" , "bitanem seninki kadar büyüğü yok.", "hayatım karizmada bir numarasın", " canım bana şu vitrindeki pırlantayı alır mısın?" hah. sıçtın işte! insan bir aynaya bakar. "abi ben cidden öyle miyim?" diye. bu tip kardeşlerimiz olayın asıl boyutunu hep gözden kaçırırlar. hanımablamız oğlumuza devamlı suretle gaz vermesinin nedeni, aslında ilişki içi iktidar savaşımında gücün hanım kızımızda olduğunun göstergesidir. bu vesileyle oğlumuz adeta bir kukla gibi kızımızın isteklerini yerine getirir de getirir. kadınlardan korkacaksın arkadaş. kırmızı diyorlarsa sen bileceksin o beyaz. siyah diyorlarsa gökkuşağı. burda bir anımı anlatarak konuya devam edeceğim. bundan 15 yıl kadar önce. 17-18 yaşında, yakışıklı bir gençken. internetten tanıştığım bir kadının evine gittim. kadın çok güzeldi. ben de çok genç. ulan neyse mevzu yatağa geldi. ama benimki kalkmıyor. abla yalıyor yok. fırp fırp diye vakumluyor yok. içimden küfrediyorum alete. "bu akşam küçük beyi uyandıramayacağız galiba" dedi. güldü. bir an, ağlayarak koşup kaçmak istedim. ya dedim. sen bi rahat bırak. o kalkar. neyse aradan zaman geçti. mevzu dağıldı. bi baktım hareketlendi hadise. neyse yatağa geçtik. teyze bir bağırıyo. allahım harikasın. allahım geliyorum. süpersin. erkeğim filan. ben o bağırdıkça devam ediyorum. sabaha kadar bırakmadım teyzeyi. bi daha, bi daha. daha hızlı. "honduras honduras" diye burnumdan dumanlar çıkıyordu o derece... sabaha karşı evden çıktım. keyif sigarası yaktım. omuzlarım dik. "ben neymişim be abi" edasıyla yolda yürürken. birden hayatımın ampulü kafamda yandı. ulan! ben gerçekten çok mu iyiydim? yoksa teyze beni gazla coşturup sadece istediğini mi aldı? ulan?! tamam potansiyel olmasa o kadar saat sürdüremezdim ama, teyze tüm iktidarı bana bırakarak alttan alta olayı yönlendirdi. bana kalsa çükünü dikeltemeyen bir adam olacakken, teyzenin müdahalesi sayesinde bir aslan kesilmiştim. demem o ki, kadınların her söylediğine her zaman inanmayınız gençler. ne seninki en büyüğüdür, ne sen en iyisisindir. bak! sana da öyle demişler işte...

- Sevgilisini hayattan koparan yalnız ördek yavruları: Bunların kadın versiyonlar da vardır. ama erkek versiyonları hiç çekilmez. sevgili buldu mu karıyı örümcek ağı gibi sarar. onsuz donunu bile değiştirmez. her yere onla gider. allahım yarappim bir vıcıklık, bir yapışkanlık ki sorma. kız; "ben bu akşam burcularla çıkıcam hayatım" dese. aman allahım. olay olur. zehir olur. olm bi siktirip gidip maç filan izlesene lan! çıksın kız burcularla ne var. hemen arabayla gidilen mekanın önünde beklemeler. kafada binbir türlü senaryo. uzaktan izlemeler. deli divane hareketler. hayır gören de amerikan dizilerinde arabada donut yiyip de ortağıyla suçlu kovalayan sivil polislerden zannedicek pezevengi. lan olum. yalnızsın işte. karaktersiz herif. bari kızın ümüğünü sıkma ki iyice yalnız kalmayasın.

- sevişirken osuran ayı boğan gücü: Bunlar üzerinde çok durmayacağım. bi tane tanıyorum bu ayılardan. herif kızla bir yerde tanışıyor. tam sevişecekler. osurmuş hayvan. kız duymamazlığa gelmiş. "ne oldu?" diye sormuş bizim ayıya. tabi ayı ya. "ne oldusu var mı? osurdum puahahahaha" diyerek iyice koyvermiş makaraları. hayır ben o sırada içeriki odada sevişiyorum. samimi söylüyorum diğer kızın feryatları yüzünden benim işim yarım kaldı. ondan sonra da yılların geyiği oldu tabi. hayvan herif!

- sevgilisine şiir okuyarak etkileyeceğini sanan orta sınıf kunduz: Evet. kunduz hayvanı bu salakları betimliyor bence. lan yeni tanıştığın kıza niye şiir okuyorsun? kız şiir sevmese de okur bunlar.
+ melis sen servet-i fünun şairlerinden hangisini seversin en çok?
- efendim canım??? anlayamadım.
+ servet-i fünun diyorum. tevfik fikret mi? ben onu severim de.
- ben şiir pek sevmiyorum da...
+ olsun bak okuyayım da dinle.. hani bir gün seninle topkapıdaaan, geliyorduk yol üstü bir meydaan
- ?!!!^#?!
arkadaşım sen salak mısın? senin o içtiğin iki biraya sıçayım. lan maymun! sevmiyorum şiir dedi. sen napıyorsun artık. allam ya.

- sevgilisi yatakta ne istese yapan sado-mazo hedonist: Bu tipler için önemli yegane şey partnerlerinin aldığı zevktir. bunların çocukken anneleri tarafından bol bol aşağılanmış, sevgi görememiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. kadın ne isterse onu yapar. erken boşalmaz, partnerini bekler. yalar yutar eller koşar, koşturur. üretir. aktivisttir. orgazm sonrası nabız tutar. "güzel miydi hayatım?", "seni seviyorum kehribarım" tarzı kibarlıklarla sevişmeyi adeta bir rituele çevirir. Tamam çevir canım kardeşim. tapınır gibi sevişin, hoplaşın. lafım sözüm yok da. nerde kaldı samimiyet? sen ablaya her istediğini verdin. çok kibarsın. hislisin. ama ulan kadın bu işte. her istediğini aldığı yerde neden dursun ki? ya kendisine acı çektirip aşağılayan birine gidecek. veya ekstra istekler çıkartıp huzursuzluk yaratacak. kadını beceriyosun, birden kukusundan fort fort ses geldi. normal bi erkeksen güler. "ahauhauah. nurcan ancuun osurdu lan. ahuhauh." dersin. ama sen napıyorsun? fort fort. "bebeğim, bu bizim aşkımızın şarkısı olsun mu?" lan siktirgit asabımı bozma benim.

- yolda yürürken elini sevgilisinin döt cebine sokan şovenist: tamam anladık. sevgilin var. dötü de güzel maşallah. iyi de o kotun göt cebine o el neden giriyor? neden normal insanlar gibi yürüyemiyosun? bunun vücut dili olarak açıklaması şudur: "kız benim, bu dötü ellerim, sevişirken tokatlarım, ahanda hepinize belgeliyor, yolda avuçluyorum" demektir. bu tarz adamlar kıl tipler olurlar. genelde artistirler. zengin piçi kıvamına giren adamlar da olabilecekleri gibi, üniversitelerde gece hayatına, clublara düşkün jon jon elemanlar da olurlar. umarsızca kızın döt cebine ellerini sokup yürürler. "ulan o göte bülbül öte. biz osbire talimiz, eloğlu sokakta avuçlayarak yürüyo" diye hasetle kendilerine bakan garibanları zerre tınmazlar. ben şahsen çüklerinin küçük olduğunu ve bunu bastırmak için vücuden bir aktivasyon içine girdiklerini düşünüyorum. "çüküm küçük ama avuçlarım sağlam, toplumsal tabularım düşük, outdoor fantezilerim boldur" imajı çizerler. kısacası eşşoleşşeklerdir. bunların kadın versiyonları da var tabii. hatta çapraz haroşo örgüsü gibi yolda yürür bunlar. görsel açıdan estetik, erotik açıdan meşakkatlidirler.

daha bir sürü dingil erkek davranışı ve tipi sayılabilir aslında. ama bana ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunmaktayız. zira bu yazıya görsel ararken açılan bir porno sitesindeki videoya daldım. o yüzden görsel mörsel koymuyor, sizlerden de osbir çekmek için izin de istemiyorum. niye istiyim ki zaten? ha sorarsanız sen bunlardan hangi kategoriye giriyorsun diye. ben hiçbirine girmiyorum. zira hakiki PuCCa benim...

ahaha..şaka lan şaka!..

13 Ekim 2009 Salı

kentsel paradigma

kaç gündür yazamıyorum ya. yeminle ölüyorum sandım. iş güç, raporlar geziler. arkadaş niye biz insanoğlu bu kadar çalışıyoruz? bok mu var? direk yatalım anasını satayım. sanki dünya herkes daha az çalışınca daha kötü bir yer mi olacak? hayır. kimse bana gelip de "ya kardeşim bilimsel bilgi, teknoloji, çalışmadan olmaz ki. hem o zaman hastalıkların çaresini nasıl bulacağız. tıp nasıl ilerleyecek. hem emeksiz yemek olur mu?" tarzı am paparası açıklamalar yapmasın rica edicem. ulan ben zaten daha az çalışsam daha az hasta olurum ki. kanser cortlamış. millet sevişmeyi unuttu yemin ederim. geçen bizim kısım amirini gördüm. samimi söylüyorum herif dosyaların kapak deliklerini yalıyodu yalnızlıktan. beni görünce önündeki kabarıklığı gizlemeye çalışıp "pardon asethuan bey" dedi. derhal ortamdan uzaklaştım. adam pardon derken bile benim göte doğru bakıyodu. yapma canım. yapma arkadaşım! bu kadar çalışmayın. boşverin lan!

vallahi billahi bıktım abi. neden devamlı bi yere yetişmek, neden devamlı bir şeyler yetiştirmek için çırpınmak zorundayım ben? yahu parası batsın anasını satayım ya. valla çekip gidicem arkadaş. ilkokulda resim derslerinde yaptığımız patates baskıları özledim samimi söylüyorum. gidip bir dağ köyünde kuzu koyun çobanlığı yapıcam. sıçarım ben böyle kent hayatının ızdırabına.

(bu bizim kongre grubuna da bi tane karı aldılar. ulan inceden bi yazıyo gibi. sonra yanına gidiyorum bir havalar filan. "sen benim ne yaşadığımı bilseydin, şuracıkta ölüverirdin" filan tarzı post modern gösterip de vermeyecek kız açıklamaları. ulan heba etti beni 2 haftada. hayır direk vermeyeceğim dese hiç sorun yok. yemin ederim kafama takmıcam. ama "ulan ya verirse" psikozu var ya! işte o er kişinin bittiği andır. umut fakirin ekmeği, osbir ise en yakın kankasıdır... yok yok. ben kesin bu karıya kızdım, ondan böyle oldu. işe gitmek istemiom mına koyim. soyadı neydi ki, dur ben bunu facebooktan bi bulup iki pokeleyim. güzel resmi varsa bi attırayım. kent yaşamına söveyim. kendime bi kaşarlı sandviç yapayım. alayım afiyet!)