9 Aralık 2009 Çarşamba

pazar günü banyo günüdür.

"ben günde iki kere banyo yapıyorum." ben de hepiniz gibi bu cümleyi kuran çok fazla angut tanıyorum. kardeşim güzel bir şey tabi, ama neden günde iki kez banyo yapıyorsun? salak mısın sen? günde iki kez banyo yapmanın çok temiz, pür-ü pak bir insan olmaya yeteceğini zannetmiyorum. bir kere boşuna israf kanaatimce. su, sabun onca şampuan, o kadar eziyet. değer mi? "bir duş alıp çıktım ama" yahu kardeşim, bir duş alıp çıkacağına, kovalarca su harcayacağına, haftada bir otur efendi gibi banyonu yap, keseni ol, temiz temiz gez. her gün iki kere banyo yapan adam bir kere keselenmez. yoksa ziyaretçiler dizisindeki yaratıklara dönersin. derin kalkar altından yeşil bir ifrazat çıkar. insan nasıl olsa her gün banyo yapıyorum diyerek keseyi o vücuduna sürmez. kafaya bir şampuan sıkar, şampuanın akan köpüğüyle koltukaltını ve apışarasını şöyle bir bızıklayıp çıkar. ben de buna temizlik demem.

eskiden ne güzelmiş. hayat samimiymiş bir kere. siz hiç anne babanızın, ananenizin veya babanenizin, keza dedenizin koktuğunu hatırlıyor musunuz? ben hiç hatırlamıyorum. ama o dönemlerde herkes haftada bir kere banyo yapardı. hatta ben bile ortaokula kadar hep haftada bir kez banyo yaptım. ama bir kere banyoya girdik mi, o banyo artık rituel olurdu. önce şöyle bir güzelce dökünürdün. yeni yetme olduğun için mahallenin en güzel kızını düşleyerek bir otuzbir patlatırdın (yeni yetme olmasam da arada yapıyorum yalan değil) sonra tüm bunların ertesinde sıcaktan ve buhardan kabaran kirlerini bir güzel keseleyip, üzerine hacı şakiri köpürtüp sabunlayıp ve dahasında mavi kutulu blendax şampuan ile saçlarını yıkadın mı, mis gibi olurdun. samimi söylüyorum bir hafta o vücut kirlenmez ve kokmazdı.

ama şimdi öyle mi? "abi evde jakuzi var, parfümlü şampuanla doldurdum geçen, manitayı attım içine, şarap marap, takıldık abi" lan hijyensiz hayvan. takıldın da nerde kese? nerde hacı şakir? manitayla takıldın da her türlü musibeti yaydın kainata. günde iki kez banyo yapıyormuş. al ricoysu, sık başına iki köpürt, o köpüklen de sıva her yanını. neymiş? adı banyoymuş. yarım saate leş gibi kokmazsan şerefsizim. daha götünü yıkamaktan aciz adam, günde iki kez banyo yapsa ne? yapmasa ne?

banyo dediğin haftada bir kere yapılır. o da efendi gibi yapılır arkadaş. banyo günü pazar günüdür. mesela insan cuma akşamı yıkanmazdı hiç. eskilerin bir bildiği var demek ki. banyoyu yapıp da bornozla dal taşak sobalı odaya çıktın mı? o sobaya gelene kadar soğukta tenasül yerlerinin büzüşüp donduğunu, götünün buz kestiğini hissettin mi? annen hörç hörç diye saçlarını kurulayıp da hacı şakirden karışmış saçlarını kanırta kanırta tarakla açmaya çalıştı mı anlardın ebenin örekesini. bir hafta boyunca bu işkenceyi tekrar çekmek istemezdin. işte banyodan çıktığın o an, haftanın bitip de yeni bir haftanın başladığını anladığın bok bir andı. eski haftaya dair hatıraların da kirlerle birlikte akıp giderdi. uyumaya (ödevlerin bitmişse ki banyo sonuna ödev bırakmak bombok bir şeydi ve ben hep bırakırdım kafama sıçayım) hazırdın artık. banyo işte böyle önemli bir hadiseydi.

gerçi pazar gündüz banyo yapma durumu da yok değildi. eğer ki gündüz banyo yaptıysan, altına sıçsan yine de annen sokağa salmazdı seni. evde bok gibi pazar konseri izlerdin. işte öyle etkiliydi eskiden banyo yapmak. şimdi duşu alan dışarı fırlıyor. lan manyak, evrim mi geçirdin 20 senede. bi bok geçirmedin. sonra sinüzit diye kbb servislerini doldurdu insanoğlu.

ben onu bunu anlamam arkadaş. her bokumuz gibi banyo kültürümüz de değişti bu gerçek. her gün bir kez banyo yapmayana pis, mundar gözüyle bakılmaya başlandı. halbuki sen haftada bir kez banyo yapan, ama adam gibi banyo yapan bir ecdadın oğlusun. unutma bunu...

banyo haftada bir gündür. o da pazar günüdür...

6 Aralık 2009 Pazar

sevişirken ağlayan kadın modeli

yine bir sosyal kusmuk etiketiyle kadın ve erkek cinsini tahlil ettiğimiz yazımıza hoşgeldiniz. malumunuz sevişmek insan hayatı ve sağlığı için epey güzel bir hadise. hepimiz sevişmek, bazen tüm gün yataktan çıkmamak isteriz. amma velakin her zaman papaz pilav yemez ve sevişmek de istenildiği gibi olmaz ne yazık ki. işte bu gün kadınların sevişirken neden ağladıkları üzerinde duracağız. sevişirken ağlayan bir kadın görmek ne olursa olsun değişik bir durum. öyleyse dilimiz döndüğünce (çok erotik oldu konu üzerine bu tabir) nedenlerden bahsetmeye çalışalım.

sevdiği için ağlayan kadınlar: bu kadınlar yoğun duygusal birikimlerini, fiziksel tatminleriyle birleştirerek, duygu ve bedensel hazzın birleştiği o anlarda gözyaşlarını tutamayan kadınlardır. ortada çok iyi giden, rahat, açık bir ilişki vardır. erkek de kadın gibi hem duygusal hem de fiziksel etmenleri paylaşmaktadır. takriben 4 ile 12 aylık ilişkilerde görülür. zira 12 aydan sonra artık cinsellik içinde duygusal yoğunluğa bu açıdan dokunacak hisler kalmamaktadır. daha sahiplenme, tanıma ve sıradanlaşma ile alınan haz farklı noktalara kayacaktır. bu tarz kadınlar 12 aydan sonra bir müddet ağlamazlar. ne zaman ki ilişkileri bitme noktasına gelir. son sevişmelere doğru tekrar gözyaşları akar. bu da sevgiliyi kaybediyor olmanın ve bu gidişe hiçbir şekilde mani olamıyor olmanın getirisidir.

bu tarz kadınlar bir de ayrıldıklarında sevişip ağlarlar. ama burda sevgiden daha ziyade çekilen acının mutlak yoğunluğu söz konusudur.

pişmanlıktan ağlayan kadınlar: bunların geneli ilk ilişkileri olduğu için ağlar. zira toplumsal baskıların vermiş olduğu hisler, sevişen kadını "kayıp" mantığı ile hareket etmeye doğru iter ki, ilk ilişki eğer kadın için geleneksel anlamda pek güvenli olmayan bir düzlemde cereyan ediyorsa, pişmanlık sonucu ağlama gerçekleşebilir. pişmanlık olmasa da geleneksel bakışın ürünü olarak, kadının kendini artık daha farklı olarak konumlandırır hale gelmesinden kaynaklı bir ağlama söz konusu olabilir ki , bu da pişmanlık içinde değerlendirilebilecek bir durumdur.

zevkten ağlama: bu ilk maddenin bir kolu gibi dursa da, her zaman o şekilde cereyan etmeyebilir. erkek ile kadın arasında yakalanan ten uyumu sonucunda, kadının bir şekilde fazla zevk alması durumunda gerçekleşebilecek türde bir olaydır. ama gerçekleşme ihtimali pek yüksek değildir.

tatminsizlikten ağlama: genellikle bu da bir kadının uzun dönem sabrı sonucunda ortaya çıkacak bir ağlama türüdür. erkek ereksiyon olamıyordur veya erken boşalıyordur. hal böyle olunca kadının duygusal hazzı, bir noktadan sonra fiziksel haz ile birleşemediğinden eksiklik yaratır. bu durum ilk zamanlar kadın için önem teşkil etmez. hiçbir kadın da bunu hemen ilk etapta kafaya takmaz. ancak problem uzarsa ve kronikleşirse, kadın yine tatminsizlikten değil ama karşısındaki kişinin çabasızlığından ötürü durumdan rahatsız olmaya başlar. ilerleyen dönemlerde cinselliğin bir işkenceye dönüşmesi sonucunda kadının daha tepkisel olması ve tatminsizliği ile herhangi bir patlama noktasında ağlama eylemi gerçekleşir.

acıdan ağlama: kadın zevk alsa da, çok sevse de bazen fiziksel bir rahatsızlık, erkek ile kadın arasındaki uyumsuzluk bunu tetikleyebilir. fiziksel rahatsızlık bir şekilde incitme şeklinde meydana gelirse bir müddet ara bu durumu çözer. onun dışında başka bir yerleşik rahatsızlık var ise çiftler bu sıkıntıyı da uzman vasıtasıyla çözebilirler. zira bu noktada kadın ve erkeğin cinsel birlikteliği anahtar ile kapı açmaya benzetilebilir. her kapının ona uyan bir anahtarı vardır. daha büyük bir anahtar ile kapıyı zorlarsanız, kanırtabilirsiniz. bu sebeple penisi büyük olan bir partnere sahip vajinası dar bir kadın, birbirleri ile olan ilişkilerinde uyumsuzluk sonucu acı çekebileceğinden ağlama eylemine konu olabilir. ayrıca kadına karşı uygulanan şiddet sonucunda kendi cinsel başarızılıklarını kadının üzerine yükleyen erkekler tarafından, fiziksel şiddete maruz kaldıklarında acıdan ağlatılarak cinsellikten soğutulabilirler.

başka biri için ağlama: bu noktada kadın başka birine aşıktır. sevgiden ağlama gibi dursa da, ondan farklı olarak burda tarafların birbirleri ile olan algıları kapalıdır. kadın başka birini düşlemekte ve onunla olamadığı için bedensel haz alsa da duygusal tatmin sağlayamamaktadır. bu sebeple, bir şekilde karşısındaki erkek bu kadını mutlu kılamaz ve kadın mutsuz olduğu için ağlamaktadır.

sebepsiz ağlama: durum her ne olursa olsun, cinsellik sırasında dikkatin dağılması ve tekrar verilememesi, veya herhangi bir sebepten tartışma çıkması ve durumun yarım kalması nedeniyle ağlayabilecek kadınlardır.

oha, psikiyatri fasikülü gibi olmuş yazı. olsun! ayrıca "sen nerden biliyorsun bunları" diye sormayın; terbiyesizliğin lüzumu yok. güldük bitti gitti...

24 Kasım 2009 Salı

tıka kulaklarını bebek...

çok küfürlü yazdığıma dair mail aldım bi güzide hanım kardeşimizden. kendisinin mail adresi crayzangel vari bir şeydi. şimdi ablacım, sen o mail adresini alacak kadar yaratıcılığa sahipsin ya, herkes bence sana küfür eder. hatta bizzat sana eder. ulan bu ne iştir arkadaş. piyasada gördüğümüz kadın mail adreslerinden %70'i crayz angel, kalan %28'i crayz sexy. sonra da gelmişiniz karşıma "çok küfürlü yazıyosun" diye eleştiriyorsun. evet yazıyorum. ama kendine sordun mu hiç neden yazıyorum? işte sen ve senin gibiler yüzünden, klişelerinizden tiksindiğim için küfürlü yazıyorum. acaba bunu hiç düşündün mü? nerdeee

bir insan neden crayz angel diye bir mail adresi alır? hangi ruh hali onu daha önce hiç görmediği, ama kutsal gecelerde filan görürüm diyerek hiç anlamadığı dualara sarılarak umutla beklediği bir varlığın, (sıkı durun) "manyak, deli, psikopat" halini kendine e mail adresi olarak alır? karar verebilmiş değilim. hadi bir iki tane delirmiş meleğe de sözüm yok. ama piyasanın yarısı delirmiş melek kaynıyor olursa, işte o zaman insan delirmiş meleklerin arasında "lan bi siktirin gidin ablacım. dur abla, karı kendi kanadını emiyo anaa, lan bi çekilin ablacım işe yetişçem, açılın layyn" tadında harbi delilik krizi yaşayabiliyor.

meleklere zaten oldum olası kılım. sırtından iki kanat, götünden iki tüy çıkaran kimseler bence pek güvenilir olmamalıdırlar. bir kere bu tarz varlıklarla hiç dost olunmaz. normal aktivite yapılmaz bu şahıslarla, hadi gittin halı sahaya: "cebrail olm geçsene kaleye, zıçacam bacaana, 2. golden sonra sen geççektin" diyeceksin. 10 dakika sonra adam kaleye geçecek, 20 dakka sonra maç piç olacak. "lan cebrail, insene lan aşağa, topu bırak bari. uçtu herif mınıskim. sokarım ben böyle halısahaya arkadaş. almayın bu puştu. lan bari topu bırak deyyus. taş bulun lan bana bi tane, kanadınısktiminin evladı" olacağı budur. cebrailden kaleci, melekten dost olmaz. uçan adam dostu istiyorsa insan, süpermene yönelmeli, kendisiyle dost olmalıdır. zaten kanadıylan uçan adamdan hayır gelmez. yiğit kişi, kanatsız uçabilmelidir.

velhasıl burdan bana mail atan çılgın melek ve milyarlarca kombinasyonuna sesleniyorum. "kanadınızı kırar, faktöriyelinize sıçarım" efendi durun.

21 Kasım 2009 Cumartesi

işte öyle bir şey...

kızılayda çay keyfi 2$
bahçelide nargile 5$
eymirde balık ekmek sefası 10$
tunalıda bir alem gecesi 50 $
çankayada rus gecesi 150$

fenere koymak... paha biçilmez...


üçüncü gol ofsayt...fenere koymak nizami...

hani dolmabahçede yürürken
hani fenerbahçeye koyarken
hani biz pınarbaşı çekerken
işte öyle bir şey
işte öyle bir şey...

uyma sen onlara

bazen sinirleniyorum. sinirlendiğim dışardan belli olmasın diye zırtapozluklara girmiyorum. direk sinirleniyorum. ama allahtan sabırlı bir adamım da, sonra düşünüp de doğru yolu bulup, "neyse, efendilik bende kalsın" diyebiliyorum. sizi temin ederim ki (sizi nasıl temin edicem o konu biraz muamma) internet üzerinden çok adam dövdüm. artık kimseyle kavga etmemeye yemin ettim. yeminimi bozdurtmayın klişesiyle gelmiyorum önünüze. ama bozdurtmayın. çok pis döverim. sikim kadar boyunuz, sikimin santimetresi kadar yaşınızla artislik yapmayın.

bir dönem mahalledeki tüm çocuklara ninjalık dersi verdim ben. en güzel tahta kılıçları ben yapardım. sol kolum faça izi ve sigara yanığıyla dolu. ama çok duygusal ve efendi bir insanım. kiraz çiçeklerine bakıp bir samuray gibi düşünebilir, 2.3 oktavlık savaş narası atabilir ve 100 oktan yerine 95 oktanlık benzin koydu diye pompacıyı dövebilirim. yaparım bunu. beni uzakdoğu sanatımı ve ninjistu tekniklerimi kullanmaya itmeyin.

akşam maç var. sinirli ve gerginim. elim ayağım ayrı bi şekil oynuyo. döner bıçaklarıyla hasmımı kovalar, ağzınıza sıçar, kalbinizi kırarım. arkadaşlarım arıyo; "asethuanım, akşam maç var. gel beraber izleyek" diyor. (bakın izleyek diyolar. izleyelim demiyolar. mafyavari arkadaşlarım var. ebenizi skerim.)

tüm efendiliğimden alttan alıp size barış dalı uzatıyorum. ya o dalı efendi gibi tutarsınız. ya da çevirip o dalı dikenleriyle götünüze sokarım.

şimdi siktirip gidin gözümün önünden.

oooleeeeey...saldır beşiktaaaaşııım ooooleeeeey....

20 Kasım 2009 Cuma

bir yanlış anlamanın anatomisi...

eğer kendi kendinize konuşan bir insansanız, ya çocukluğunuzda bir yerlerde takılı kalmışsınızdır veya kafanız o kadar fazla çalışıyordur ki, normal insanlarla kurduğunuz ya da kuracağınız tüm diyalogları bilfiil yaşarsınız. Kafam çok mu çalışıyor bilmiyorum. Ancak kendi kenime konuşmam sonucunda başıma çok sık absürd olaylar geliyor, onu biliyorum.

OLAY 1: hastalıktan geberen ve günlerdir bunu aşamayan ve bu şekilde salak saçma, sürüne sürüne ofise gitmek zorunda kalan bir insansanız; müdürünüz "olm gelme artık, yazık" deme insaniyetini göstermeyen bir eşşek yortusu ise, hastalığı atlatamamanız doğaldır. bunun için yaklaşık 2 saat sıcak su torbaları ile bezeli bir yatakta kıçınız başınız yana yana yatar ve terlemeye çalışırsınız. terleme gerçekleştikten sonra banyo kısmı çok önemlidir. banyo yapmazsanız sıçtınız. o ter üzerinizde kurur ve sizi 1 hafta geriye atar. ama daha kötüsü banyoya girdiğinizde sıcak suyun olmaması değil, gelip giden bir sıcak su ritminin olmasıdır. boktur. çıkamazsınız. giremezsiniz de. eşşoleşşeğin fıskiyesi bir yerden sonra ısınır. o sıcak suya o kadar ihtiyacınız vardır ki. zaten yarı uyur yarı uyanık haldesinizdir. siz 30'a ateşiniz 40'a merdiven dayamıştır. dolayısıyla sıcak suyun büyüsüyle konuşmaya başlarsınız. "ohhh işte buu...offff...ohhhh" ancak kodumun fıskiyesi azizliğini yapar. su soğumaya ve ardından tekrar ısınmaya başlar. ama sizin tek ihtiyacınız olan kaynar sudur. kemiklerinize kadar ısınmak istersiniz. "hayır hayır..yapma...gel...hadi aslanım. hadi bebeğim. hadi güzelim..off...hah..işte böyle...ohhh...yo yo..hayır hayır...ak hadi...gel hadi bebeğim...." bu şekilde fıskiyeyle yaklaşık yarım saat ohhlaşıp ahhlaşırsınız. banyo bitip de dışarıya çıktığınızda annenizden "terbiyesiz hayvan!" lafını işitmemeniz için hiç bir neden yoktur. insanüstü bir salak olmaya adaysınız.

OLAY2: banyodan çıktıktan sonra az evvel anne ile girilen gerginliğin nedeni daha tam anlaşılmamışken, çişinizi yapmak için w.c. ye girersiniz. normalde hep banyodan önce yapmanız ve küvete işeme alışkanlığınızın olmaması sebebiyle mecbur tuvalete gidersiniz. bu sefer de aklınıza hoşlandığınız kız ve mail atıp bunu ona söyleme isteğiniz gelir. kendi kendinizi şartlarsınız. "hadi koçum, hadi aslanım... yapabilirsin bunu... hem ne ki, bi kerecik at. olmaz bişi..hadi göreyim seni..."

Ellerinizi yıkar; odanıza, bilgisayar başına gelirsiniz. babanız gözlüğünün üzerinden bakarak yanınıza gelir. "onunla oyna ama konuşma...çünkü konuşulunca değil, oynayınca kalkar" der. ve sırtınıza vurarak "hastalıktandır, arada olur öyle", diye eklerve gider... siz bir müddet babanıza ve elinde çözmek üzere tuttuğu bulmacaya bakarsınız. anneniz arkasından meyve tabağıyla geçer. ve siz, 30 a merdiven dayayan insan, babasından duyduğu cümlelerle, terlemek için sıcak su torbasına gerek olmadığını o an idrak edersiniz... acaba banyoda ve tuvalette bağırırken ses ne kadar yüksek çıkmıştır???

Sanatsal Göt!

bir gün daha geçmiyor ki bu blog camiası beni şaşkınlığa düşürmeyegörsün. voodoogirl adında bir blog yazarı var. kendisini takip ediyorum. yazıları güzel, sıradanlıktan uzak. en son yazısında yarım bir fotosunu koymuş ve bu şekilde sanatsal foto denyoluğunu ti ye almış. ancak memleketim aslanları olayı direk arkadaşımızın (afedin) dötüne endeksleyerek işin çığrını çıkarmakta pek tabii ki gecikmemişler. (yorum yazanlardan bazıları muhtemelen arkadaşları, o yüzden neşeli bir ortam çıkmış ortaya. ancak bazısı da, "yüzünü görsem direk bulurum seni", "bi memeden öpsem benden kralı yok" moduna girivermişler ne yazık ki...)

ben de madem her şey sanat için, her şey sanat adına oluyor. kendi dötüm ve basket topum ile az evvel oluşturduğum bu sanatsal yapıtı sizlerlen paylaşmak istiyorum. döt meraklıları bakıp osbir çekebilirler. sanat meraklıları ile her şekilde bu eseri tartışırım. lakin ben biraz daha basketbol seven bayanları hedef kitle olarak seçiyorum bu fotomda. elin kıllı herifiyle neden sanat tartışayım durup dururken? "abi barok sanatı kendini bozdu gibi biraz şu sıra" desem herife, "boşver asethuanım, barrokunu yiyeyim, sıvazla dur aslanım" diye yanıt verecek. beni dumurdan dumura sürükleyecek. ama bayan sanatseverler bu konuda daha naifler. hemen bana "sanırım bu sanatsal çalışmayı soğuk bir yerde yaptınız değil mi?" diyecekler. ben de, (gülüşmeler) "evet nerden anladınız?" yanıtıyla kendilerine döndüğümde; "kalçanızdaki tüy dipleriniz pürtük pürtük olmuş da" diyerek beni sanatsal zevkin doruklarında gezdirecekler. bu ne dikkat? bu ne sanat aşkı?...

maalesef erkeklerimiz bu konuda başarılı değil, bunu voodoogirl örneğinde de gördük. sanat eserlerini yorumlamaktan aciziz. bu resmi yorumlayan ilk arkadaş. "hacı o basket topu voit mi lan?" diyecek. hadi yorum biraz tanıdıklıklan alakalı diyelim, beni tanıyan bir erkek sanatsever arkadaşım ise "olum du bakim, benim lan o top, kuzey yarımküredeki ince balondan tanıdım. ne zaman hacıladın şerefsiz" veya "lan asethuan, sende ne göt varmış aslanım. o göte bülbül öte. eheuheuh" diyerek sanatsal yorumlara değişik bir yerel algı getireceklerdir. (maalesef.)

velhasıl ben bir gotik, bir barok, bir rönesans italyan mimarisi, klasik fotoğraf sanatı konuşmak istiyorum insanlarla. hemcinslerimle. ancak pek mümkün olmuyor. konu hemen göte geliyor. memeye geliyor. olmuyor.

o değil de sevgili voodoogirl, "ahanda size göt" diyerek verdiğin link kullanıcı adı istiyor. yok mu kanka şöyle daha kullanıcı adsız, masrafsız bi görüntü?

olmuyor...

not: bahadır. topu en kısa zamanda getircem abi söz. orta 2 deki beden dersi sonrasından beri bende kalmış olması, bu günden itibaren de bende kalacağı anlamına gelmemeli. yok abi. çıplak göt yanında topunla foto çektirildi diye sana ibne demezler korkma. bugünlerde buna sanat diyorlar. göt benim, sanat benim. olsa olsa bana ibne derler. onu da zaten trafikte her gün diyolar. biraz marjinal olmak lazım bahadır. bahadır?

17 Kasım 2009 Salı

Kimlik Bunalımı...

Çağımız insanında sıkça rastlanılan bir olgu kanımca kimlik bunalımı. Öyle ki artık bunalma raddesine gelmiş bir arayışın yansıması olarak ortaya çıkıyor. Çıkmıyor değil! Etrafımıza baktığımızda herkes olduğu şeyden mutsuz. Herkes başka bir kimlik arayışında. Bu sebeple ortaya komik manzaralar çıkıyor. Az evvel bir internet sitesinde denk geldiğim şu cümleyi sizlerle paylaşacağım. "Hangi araba markasısınız: Testimizi çözün, bedava kontür kazanın"... Lan manyak mısınız? Ben niye durup dururken araba markası olayım. Daha doğrusu neden durup dururken araba markası olmak için test çözeyim. Ya kimliğimden o kadar fazla bunalmış bir insansam ve eve gittiğimde aileme ferrari taklidi yapmakta ısrar edersem? Ortaya çıkan manzaralar nice olur? Bununla da bitmiş değil tabi bu çılgınlık. "Hangi Burhan Çaçan şarkısısınız?, Hangi marka saatsiniz?, Hangi seks oyuncağısınız, Hangi dağdaki kurtsunuz?" diye binlerce kombinasyonla orantılı olarak çoğaltmak mümkün hadiseyi. Ama cidden insanımızdaki bu kimlik bunalımı ve başkası olma arayışı şaşılacak ölçüde. Tabii bu durumu bir de kamuoyu ile paylaşma sendromu var. "Lan olm, testi çözdüm, Abidin Kınalıkımız'ın Bindallı Kezban şarkısı çıktım. Şu dakkada bi şarkıyım artık ben! Ortamlarda kelebekler gibi dolaşmak delikanlıyı bozsa da, yapçak bir şey yok. Şarkıyım ben!(Merve Fukuyamagiller ve 3 other people likes this)" tarzı bir delilik almış başını gidiyor. Herif göz göre göre şarkı oldu lan! Hangi mutfak aletisiniz testinde rende olup da üstünü başını dometese soğana bulayan, götüne havuç sokan insanlar biliyorum. Yapmayın. Siz ne bir şarkı, ne bir rendesiniz. Eskiden insanlar ne güzel hangi burçsun, hangi sanatçısın, hangi futbolcusun testini çözerdi. Şimdi iyice sapıttı insanlık. Bir de bu 4 people likes this ekolü var. Gerzek misiniz abi? Merve Fukuyamagiller, başta sana söylüyorum. Lan herif şarkı olmuş, Bindallı Kezbanım ben diye geziyor alemde. Bunun nesini sevdin a mervem, a güzel kuzum. Fukuyamadın, adam olamadın diye de değil. Sebep ne peki? Lan ne kahpe bir şeysin sen popüler kültür. Hayır rende çıktın ne olacak? , Test sonucu göt mayasılı çıktın ne olacak. Bir söyler misiniz arkadaş?

Hamdi Faynılfayt feysbuka üye oldu ve Hangi kımıl zararlısısınız? testini çözdü. İyi bok yedi....

5 Kasım 2009 Perşembe

çocukluk şarkılarımız

efendim 80 kuşağında çocuk olan hüzünlü (biz) gençlerin melodramları artık klişe oldu. her köşede 80 lerde çocuk olmak, susam sokağını hatırlamak, vatkalı elbiselerle, permalı saçlarla gezinmek şeklinde 80 lere olan özlemi yansıtan yazılar, resimler gezindi durdu. bu yazının konusu 80 lerin kendisinden ziyade biraz da o dönemin trt de çıkan çocukluk şarkıları. bu şarkılarla büyüdük biz. kah izci olduk, kah hep ötüşen kuşlar olduk, kah bizimkiler dizisinin ütü kokulu müziğiyle içimizdeki seri katilin çıkma süreciyle mücadele ettik. yaşadık bunları. ancak hele bir şarkı vardır ki kulaklarımdan gitmez. izi ömrümce mücadele etsem de silinmez sanırım. nedir bu şarkı? güftesini ve müziğini kimin yazdığını bilmediğim. kimin yazdığını açıkçası çok da siklemediğim bir şarkıdır bu. "pazara gidelim, bir eşşek alalım, pazara gidip bir eşşek alıp napalım? happuru huppuru happuru huppuru yemeyelim" isimli bu güzide şarkı, o dönemki tüm genç dimağların beslenme alışkanlıklarını sorgulamalarına neden olmuştur. lan bu nasıl bir şarkı? pazara gidelim. evet çok güzel. gidelim tabii. ama pazardan neden bir eşşek alıyoruz? hadi alıyoruz da onun yenilebilir bir hayvan olup olmadığını bilmiyor muyuz? alma sebebimiz eşşeği yemek. üzerine kavun karpuz pırasa filan yükleyip mahalle aralarında satış yapma amacı yok şarkıda. eşşeği direk barbekü olarak gören bir zihniyet var. anne eşşek yenir mi? hayır yenmez. neden? çünkü şarkının sonunda happuru huppuru yemiyoruz. ha oldu o zaman. eşşeğe binilir. bravo vallahi. ulan bi kere pazarda eşşek satılmaz. şarkıyı günümüzde dinlese bir çocuk ve migrosa gitse. "emce ben bir pergel bir de eşşek alacağım. ama söz yemeyeceğim" dese. o satış müdürü o piçin ağzını burnunu kırar. eline bir joyistik verip eve gönderir. bir de işin daha vahim kısmı. ikinci kıtada eşşek yerine koyun, tavuk vs konuluyor ve şarkı happuru huppuru yiyelim diye devam ediyor. pazardan aldığı koyuna direk happuru huppuru diyerek girişen çocuklar düşünün. ben düşünemiyorum. vahşet lan. işte tüketim toplumunun temelleri orada atılmış. sonra millet taşrada koyunu eşşeği düdükleyince oha vahşet diyoruz. ee senin kentte tv izleyerek büyümüş küçük veledin eşşeğe, koyuna, koalaya happuru hupuru diye girişiyor. biri durdurup da "hayır evladım. happuru huppuru yenmez eşşek" dedi şarkıda diye duruyor çocuk. yoksa omurundan ısırıp da yere serecek eşşeği. nerde hayvan hakları? koyuna, kurda, kuşa, eşşeğe süpermarketteki "altınurazgiller kaşarı" gözüyle bakan bu nesile kim dur diyecek? happuru huppuru yemeyelimmiş. ha oldu. süper beslenme alışkanlıklarımızı bu şarkıya borçluyuz. şimdinin gençleri eşşek etinden dürüm soslu dönerler yapıyorlar işte bu yüzden. çok mutsuzum. kuşlaaaar şeeen kuşlaaaar, heeep ötüşeeeen kuşlaaaar. sessiz dallaarın miniiiiğk süsleriii yuvanız nerdediiiiiiir... diye şarkı dinlerken ardına happuru huppuru eşşek...bir elimde beş parmak...bir elimde beş parmak saaay bak..saay baaak...1 2 3 4...anneeaaaa ilyas parmaaamı yediiiiiğ. eşşoleşşekler...

21 Ekim 2009 Çarşamba

utopia

şöyle sıcak bir banyoya, masaja ve jakuzivari aletlere ne kadar ihtiyacım olduğunu düşündüm şu an. masa başındayım, dün sabahlamışım. pelte gibiyim. kahve kaçakçısı kadar kahve, seylan ekonomisinin yarısı kadar da çay içtim. dişlerim sapsarı, midem yanıyor. sigara üstüne sigara eksilerek bu ipnenin projesini yetiştirmeye çalışıyorum.
ne olurdu şu an karaiplerde olsam. yanımda boynunda çiçekli kolyesi olan bir güzel, elimde salak saçma şemsiyeleri bulunan bir kokteyl, götümde de ince çiçekli bir şort olsa. (şemsiye ve göt aynı cümlede başka anlamlara gelerek kullanılmasa) fotoğraf çekilsek. ben salak salak başka yerlere bakarken yanımdaki kız bana "asethuan, yiğidim. objektife baksana tropikal muz kabuğum. hem bu gece pastırma yeme, sabaha leş gibi oluyor suitimiz" dese. ben de "peki kılara. şimdi martinime bir zeytin ve manzaramda da yalnızlık istiyorum. siktirip gidebilirsin" desem. diyebilsem. dalgaların vurduğu kumsalda esen hafif rüzgarla birlikte engin düşüncelere dalsam. boynumdaki çiçekli kolyenin yaprakları boynumu kaşındırsa, bir çırpıda çıkarıp atsam "sıçmiim çiçeğine" diye. sonra denizle kumun birleştiği o noktaya fırlattığım çiçekli kolye dalgalarla bir ileri bir geri yavaş yavaş okyanusta açılsa. kılara elinde martiniyle gelse. bir dikişte bitirip martiniyi "kılaram. memleketimden uzaktayım. ne olucak bu beşiktaşın hali" desem. kılara anlamasa. denizde yüzen çiçeklere bakıp artık onu sevmediğime kanaat getirse. gözleri dolsa. ben "lan manyak mısın kılara, daha tanışalı 2 gün oldu. ne buğusu ne hüznü desem" sonra içimdeki çocuk uyansa. "o değil de hadi gel şu falezlerden atlayak" diyerek kılarayı ayartsam. karaipli çocuklar etrafıma toplansa. "asethuan abi bize de kestane çıkartmayı öğretsene" diye zıplasalar etrafımda. "sittirin lan eşşek sıpaları" desem. sonra kaldığımız otelde yemekte karaipler büyükelçisi ve nikaragua ticari ateşesi onuruma kokteyl verse. ben kokteyle budist kıyafetiyle katılsam. elimde kristal kadehimle şahsım adına toplanan kalabalığa "Une fois à l'intérieur J'ai toujours aimé le vin rouge" desem. kahkaha atsam. kılara utancından yerin dibine geçse. ticari ateşe ve büyükelçinin gözlerine bakarak, "ben buyum lan ipneler. ne bakıyon goduum" diye cücük hareketi yapsam. masada bulunan mumlardan birine dönüp osursam. onuruma yapılacak havai fişek gösterisine gerek kalmasa. bu gösteri hawai'den de izlenebilse. hawai bir insan olmasam. kılara olmasa. evde olsam. banyo olsa.

ben yanmasam, sen yanmasan...

19 Ekim 2009 Pazartesi

eski sevgili ile sevişmek

eski sevgiliyle sevişmek ne yazık ki eski tadı vermeyen, yeni tadları bozan bir eylemdir. gençlerimiz yapmasa daha iyidir. ancak ne acıdır ki buna genelde karşı konulamaz. nasıl olsa arada bir tanıdıklık vardır. o tanıdıklık ayrılmış eşleri tekrar bedenen bir araya getirme sonucunu taşır. dört türlüdür:

1) iki tarafın da duygusal olarak birbirini hiç sallanmaması durumu: bu durumda, eski sevgili, tüm yaşanmışlıklarıyla hazmedilmiş, sıradan bir insan konumundadır. aradan uzun zaman geçmiştir. muhtemelen bir barda karşılaşılmış, olay düşeş denk gelmiş, iki taraf için de yapılabilecek en keyifli şey "sevişmek" olacaktır. lakin gerçekleşme şansı pek yüksek olmayan ilişki sonrası sevişmesidir. iki taraf da sakindir, iki taraf da yataktan kalkınca rahattır. hatta "lan senin memenin altında bi benin vardı? noolmuş kızım, aldırdın mı?" tarzı geyiklerin dönmesi sonucu keyif bile verebilir.

2)sizin sallamamanız fakat eski sevgilinin halen size aşık olması durumu: sizin tarafınızdan 1. maddedeki etkileri az buçuk gerçekleştirecek, lakin karşı taraf için epey bir yıkım olacak hadisedir. sevişirken hala "bebeğim" benzeri hitapları duymanızdan mütevellit, bünyede "ulan noluyo?" tarzı soru ve sorgular peydah olabilir. ayrıca da sizin şerefsiz bir insan olduğunuza delalettir.

3)eski sevgilinin sizi sallamaması fakat sizin halen eski sevgiliye aşık olmanız durumu: eski sevgili için 1. maddedeki, sizin için 2. maddenin son fıkralarındaki durumu yaşamanız demek olan fıkra gibi hadisedir. lakin bu fıkranın sonu komik bitmemeyecek ve muhtemelen bi siktirgit dedirten eski sevgili moduna hem kendinizi, hem karşınızdakini sokacaksınızdır. sevişme eylemi boyunca karşı tarafın gözünde aşk konulu bir bakış ve pırıltı beklersiniz. ne seviştiğinizi anlarsınız, ne mutlu olursunuz. sonuç itibariyle aşık olduğunuz insanın yanında en fazla acı çekebileceğiniz andır. ayrıca, karşı tarafın şerefsiz bir insan olmasının yanı sıra, orospu çocuğu olduğunun da kanıtıdır.

4) iki tarafın da hala birbirine aşık olma durumu: aşkın bitmesinin değil de, şartların etkisi sebebiyle nihayete ermiş, ermek zorunda kalmış ilişkilerin sonrasında bir post ilişki sevişmesi şeklinde yaşanabilecek hadisedir. bazen de taraflardan biri ilişkiyi kaldıramaz, ve ilişki biter. bir şekilde tekrar sevişildiğinde, aşk sözcükleri, eski kalıplar tekerrür ettiğinde, "ulan madem aşkım, biciriiim diye sevişiyoruz, neden ayrıldık?" şeklindeki, cevabı asla verilemeyecek ve asla işlevsel olmayan soru sorulur. 2. ve 3. maddeler kadar acı vermese de, hatta kısmen "ulan ne güzeldi be?" diye ağızda bir tad bıraksa da, yine de tekrarından kaçınılması gereken, bazen de ilişkiyi yeniden alevlendirmesi muhtemel durumdur. hiç bir taraf şerefsiz veya orospu çocuğu değildir. lakin iki taraf da gayet denyodur.

sonbahar manifestosu

bu sonbahar kadar dallama bir mevsim olamaz. zaten melankolik bir insanım. sarı yapraklar, çiseleyen yağmur. inceden esen rüzgar..vs, duygu durumumu tamamen altüst etti. ben yaz severim. ne güzel sıcacıktır. gece içersin, gündüz yatarsın. sorumluluk namına zerre yoktur. süperdir. kış da güzeldir mesela. soğuktur. kar felan yağar. insan salak saçma hayallere kapılmaz. üstüne kazağını paltosunu geçirir. kış harbidir, olduğu gibidir. soğuktur. bahar desen zaten umut dolu. çiçekti böcekti şıp diye geliverir yaza. ama gel gör ki arkadaş bu sonbahar denilen mevsim kadar sinsi bir mevsim yok. insanın duygu durumunu tarumar etmek onda, düşen yapraklara hüzünle baktırıp da ölümü çağrıştırmak onda. bir gün sıcak, bir gün serin. maymun oldum 1 ay dolmadan. düşündüm de ben hep sonbaharları aşık olmuşum. salak bir ruh haline bürünüyorum sonbaharda ben. kendi içine kapanık bir çocuk oluveriyorum. yan masadan biri "pardon tuzluğunuzu alabilir miyim?" dese, "tuzluk ne ki? düşen yapraklar, doğanın ölümü ve rüzgarın hakikati karşısında bir yemeğini de tuzsuz ye pezevenk" diyerek içli içli ağlıyorum.
sonbaharı seven insanlara şaşırıyorum cidden. yaz bitmiş, okullar açılmış, sokaklarda mutsuz suratlı, lacivert ceketli, gri etekli bir sürü öğrenci. sabahın köründe ordan oraya koşturan binlerce salak insan. yazın tüm rehaveti gitmiş. insan egsoz kokusunu ilk sonbaharda duyuyor yemin ederim. sonra o koku baharın ortasına kadar devam ediyor, yazın ne hikmetse kalmıyor havadaki o egsoz kokusu. yok sonbahar hüzünmüş, sarı yapraklar ve yağmur insana yaşama sevinci verirmiş de. bık bık. mazoşist salakların uydurması bütün bunlar. bir kere sonbaharda hava ne kadar soğuk olursa olsun, hiç bir apartman yöneticisi kalorifer yakmaz. salak salak soğukta oturursunuz. nesini seveyim? sigara içmeye balkona çıksan ıslanırsın. palto giymezsin üşürsün, yanına ekstradan bir sivitşört alsan sıcaktan bunalırsın. çok saçma bir mevsim bence sonbahar. ben bu dünyanın eksenine sokayım. yok dünyanın ekseni eğikmiş de mevsimler olşuyormuş. oluşmasın kardeşim. hep yaz olsun. sıcacık. oh mis! karpuz yiyelim, buğulu bardaklardan rakımızı içelim. akşam bir gömlekle tiril tiril gezelim.

burdan g-8 ülkelerinin liderlerine sesleniyorum. bırakın ekonomik gelişmeymiş, imf toplantılarıymış. vs böyle boş işleri. şu dünyanın eksenini dikleştirin. hep yaz olsun. güneş ışığından faydalanalım. yaz saati, bok saati uygulamaları olmasın. ne güzel hem salak saçma yakıt masrafı da olmaz. enerji patlaması olur. taze meyve yiyen insanlar vitamin alır, mikrop kırılır. domiz gribi olunmaz. "dünyanın ekseni dikleşirse hep yaz olmaz ki", diyen bir takım sivri zekalılar olacaktır. onları görmezden geliyorum. hep yaz olsun lütfen! bıktım ben bu sonbahar melankolisinden.
"kurumuş yaprağı göğüsleri arasına bastırarak ezdi kadın. sonbaharın titrek ışığı giriyordu boş odaya pencereden. çırılçıplak uzandı güneş bedeninin tüm kıvrımlarına yayılsın diye..." tarzı erotik hikayelerle de bu mevsimi şirin gösteremezsiniz. bir kere libido dediğin olay baharda cortlar. samimi söylüyorum benimki yanmış kibrit çöpüne döndü libidosuzluktan. hüzün hüzün nereye kadar. solaryuma gitsem, sadece solaryumda yaşayamam. illa ki dışarı çıkacağım. diyelim ki sevişmek istiyorum. süper bir hatun buldum. düşen sarı yapraklar, esen hüzünlü rüzgar, yağmur ıslaklığı filan. sevişemem ben! sevişirken ağlarım. "pardon, dayanamayıp az evvel göğsünüzde ezdiğiniz o yaprağın olduğu yere boşaldım" diyerek sonbaharın sözde tüm büyüsünü bozar, bir de kuru yapraklı ve menili kadın göğsüne kapanıp ağlarım. kadın üzülür. üzülen kadın aşık olur. ben de olurum. ilişki başlar. ama ben ilk sevişmedeki hüzünlü cinsel başarısızlığımı ilişki boyunca taşırım. sonbaharda başlayan ilişkiler hep böyledir işte. melankoliktir. aşkın en pırpırlı olduğu ilişkinin ilk günleri sonbahara denk gelir. sevgiliyle bulaşacakken hep yapraklar düşer, yağmur yağar. insanın yüreği iyice ezilir de ezilir. sonrası zaten kıştır. sevgili 3 kat kazağın, paltonun altına gömülür. vücut hatları bir kardanadamı andırır o kadar kıyafetin içinde. ama yazın veya baharda başlayan ilişkiler öyle midir? müthiş bir enerji, doymak bilmeyen bir iştah vardır insanda. sevişirken terlemek dışında bir sıkıntı yoktur. sevişirken terlemek pek iyi bir şey değildir. zira o ter sevgilinin gözüne, yüzüne damlayabilir. gözüne ter damlayan eşin gözü doğal olarak yanar. sevişme piç olur. ama bu sıkıntı hemen bertaraf edilebilir. zira sevişen çift sonra duşa girer. sevişmek sadece sikişmek olmaz. içine aşk da girer. orgazm sonrası rehavet banyo ile bertaraf edilir. sonra iki sevgili evin içinde dal taşak gezer. birbirlerini daha yakınen tanıma fırsatı bulurlar. ama sonbaharda ve kışta durum böyle değildir. bırakın banyoyu, insan yorganı kaldırıp da sevgilisinin memesine bile bakmak istemez. sevişilen odada peçete yoksa ve boşaldığınızda bunu nevresimlere ve/veya kıyafetlere silemiyorsanız, gidip peçete almak işkencedir. bu işkenceden kurtulmak için partnerinin içine boşalan adamlar, bunun sonuçlarını daha vahim yaşayabilirler. insan çıplak yataktan kalkar. gidip peçete alır. evin içinde, soğukta çıplak dolaşmak evinize ve kainata karşı ontolojik bir yabancılaşmayı beraberinde getirir. sonra tekrar yatağa yatılır. adam az evelki çılgın aşk çocuğu değildir artık. orgazmdan sonraki sendroma bir de götün donması, titreme de eklenince yine kişiyi bir hüzün alır. hatun bunu kendine yorar. üzülür. gözler başka tarafa döner. yatakta iki beyin bambaşka şeyler düşünür. ilişkiye ilk çentik atılmıştır. halbüki yaz olsa, eleman gidip peçeteyi alır. gelir. dolaptan bi şişe soğuk su çıkarıp kafaya diker. odaya geldiğinde ilk tepkisi "kızım duşa girmeden bi daha yapalım hadi" olacaktır. diller dudaklar yine havalarda uçuşur.
sonbaharı sevmiyorum. elma yemek istesen golden elmanın filan mevsimi geçmiştir. bok gibi kumlu elmayı da ben yemem. üç paket çimento yutarım daha iyi. portakal, mandalina filan çıkar; ama onlar da daha ilk mahsül olduklarından bir şeye benzemez. insan mandalinanın kabuklarını soyup, parmağını mandalinaya geçirip de "ehehu bak padişah yaptımcılık" bile oynayamaz. zira kabuklar yeşil, incedir. soyarken kesin mandalinanın bir bölümü cortlar. öyle ıslak ıslak ağzına atması gerekir insanın. portakal ekşi ve susuzdur. greyfurt desen insanı hayata küstürecek derecede acıdır.

insan mütemadiyen grip olur. besinsiz kalır. anneler bi bok bulamadıklarından hep makarnaya nohuta dadanırlar. kuru bakliyat tüketimindeki artış, çok yönlü ve dengeli beslenmeyi aksatır. bu sebeple grip alıp başını yürür. bir de kıyafeti ayarlayamayıp da havayı güneşli gören, buna aldanan ve tiril tirl giyinen tipler, akşamına hapşırmaya, çevrelerine mikroptu bakteriydi saçmaya başlar.

kısacası sonbahar, dünyanın yaşanacak bir yer olmaktan çıktığı bir mevsimdir. ne beslenme, ne barınma, ne sevişme, ne de ilişkiler açısından verimli bir dönem değildir. mutsuzluk abidesidir. gezegenimizin kuzey yarısının resmen sarı bir boka benzediği bir dönemdir. güney yarımküredekiler kesin bizimle acaip taşak geçiyorlardır. misal ben avusturalyada bir aborjin olsam, kesin dalga geçerdim. mis gibi. adamlar yaza girecekler.

keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. bizim de sizlerle taşak geçeceğimiz günler gelecek ibne aborjinler. bumerang nasıl sahibine dönüyorsa, kötü söz de sahibine döner. bunu unutmayın.

18 Ekim 2009 Pazar

korku

ben bu gece hayatımda ilk defa korktum. korkup da kavgadan kaçtım. daha evvel hiç olmamıştı. bu gece ilk defa oldu. belki büyümek bunun adı, belki yaşlanmak. belki de hayata dair o tutkuyu yitirmek. ne boksa....

ben bu gece ilk defa kavga etmekten korktum arkadaş. belki kaşım açılır, belki dayak yerim, belki kolum kırılır diye bilmiyorum...

ne ölümden korkmak ayıp
ne de düşünmek ölümü


demiş şair... ben bu gece ilk defa kavga etmekten korktum...

bununla da yaşamaya alışmak varmış serde...ötesi var mı? yok!!!

hadi hayırlı olsun!

17 Ekim 2009 Cumartesi

pikaçu

bu tivitır diye bir zımbırtı popüler olmuş son zamanlarda. girdim baktım. tamamen deli işi. hadi blog da bir nebze deli işi. ama kıçı başı olan yazılar yazıyoruz sonuçta burda. ama orası tek cümlelik bir blog. lan insan ne zevk alır ki tek cümlelik blog yazmaktan?

- götüme boncuk soktum
- pipime jelatin pıstı
- hayri abi akşam mala vuralım di mi?
- fırtına gibi esiyorum ortamlarda... @kalaylıgöt: olum senin o ceviz taşşaklarına alem kurban olsun...
- @portobellolusikişken: ya dün akşam ben regl oldum da. o yüzden sevişemedik. alınmadın di mi? bak reglimin fotoları burda. www.regl.com.

bu ne lan??? deli misiniz manyak mısınız abi? millet birbirinin tek cümlelik geyiklerini takip ediyor ya. inanamadım cidden. oturun adam gibi blog yazın. hayır blog camiası zaten kerhane gibi bi yerdi. millet yorumlarla birbirini ayartmaya çalışıyordu. bir de bu çıkınca tam olmuş yani. hayır ben şişman sivilceli sıçmık bi herifim. buraya zaten deşarj olmak için giriyorum. bi de orası çıktı. ben de mecbur girdim. çirkinim ya. ana avrat dümdüz gidiyorum tivitırda. beklerim efendim....

bütün erkekler öküz...

iyice erkek düşmanı olup çıkıcam böyle giderse. direk giydiriyorum zavallı hemcinsime kaç gündür. ama be kardeşim erkek dediğin yaratık da cidden öküz be. neden mi bu kanıya vardım? bir çok özelliğin yanı sıra, dün gece bir barda olan olay gerçekten bu kanımı pekiştirdi. bar çok güzel bir bar. şık. pahalı. arkadaşımla içkilerimizi yudumluyoruz. müzik güzel. sohbet edilmeyecek kadar dım tıs değil. sohbet güzel. neyse konuyu daha fazla dallandırmadan diyeceğim şu ki. üçüncü biradan sonra çişim geldi. tuvalete gittim. şerefsizin sidiği de sanki pusuya yatmış. ayağa kalkınca nasıl bastırdı anlatamam. neyse erkekler tuvaletine yöneldim kapı kapalı. içerde bir ipnenin evladı var ki sormayın. 10 dakkadır tosura tosura sıçıyo herif belli. kapının tıklatılmasına verdiği aheste "dolu" cevabından belli. neyse bekledim 5 dk. yok! çıkmıyor. ama ben artık tek elimle benim ufaklığı sıkıyor, tek ayağımın üstünde zıplıyorum. öyle fena bir derecede çişim var. o sırada bayanlar tuvaletinin yan kapısı açıldı. beni elim skimde, tek ayak üstünde gören kızla göz göze geldim. bir an çişimi unutup rezil olduğumu düşünecektim ki, çişim bir wc kapısının açılmasının psikolojik işaretini algılamakta gecikmeyerek daha bir bastırdı. kız "ağzına sıçtımın delisiyle ne muhattap olucam" edasıyla gözlerini alelacele benden kaçırarak gitti. ben açık bir bayanlar tuvaleti kapısıve bana "gel ağzıma işe, işe de kurtul bu ızdıraptan" diyerek bakan bir klozetle karşı karşıya kaldım. adı üstünde bayanlar tuvaleti. bir sürü bayanın götünü dayayıp oturduğu yer. mis gibi. tertemiz. bal dök yala o derece...karar vermem kısa sürdü. bayanlar tuvaletine resmen tecavüz edercesine daldım. kapıyı kapadım. aman tanrım! artık tutmanın mümkünatı yok. pantolonu çözüp donu indirdim ki. raheeeeeey. benim çiş kendini dışarı fışkırttı... rahatlamıştım, donumu tumanımı batırmadığım için mutluydum. lakin nasıl bir hortumu ucundan tutmazsanız içindeki suyun akış kuvvetiyle yalpalayarak her yeri ıslatır. ben de donumu indirirken hadiseyi tutamadığımdan deliği ayarlayamadım. dolayısıyla tüm klozet ve kapağı battı. normalde efendi bir insan olmama ve zıçtığım deliği temizlememe rağmen, bu sefer sanırım kadınlar tuvaletinde olduğumdan, orayı psikolojikman benimseyemedim. dışarı kafamı çıkarttım. kimse yoktu. sifonu çekip çıktım. ama klozet kapağı ve üstünü silmedim. silemedim. benden sonra gelen abladan gerçekten özür diliyorum.
neyse. rahatlamış olmanın verdiği inanılmaz mutlulukla yerime döndüm. içki, müzik sohbet derken saat epey ilerlemişti. hesabı istedik. sonra arabada filan çişim gelmesin, arabayı kenara çekip park bahçe veya apartman köşelerine işemeyeyim diye çıkmadan tuvaleti kullanmaya karar verdim. kızlı erkekli bir güruh da benim gibi düşünmüş olacak, tuvalet kalabalıktı. ben erkekler tuvaletinin kapısını tıklatıp içeri dalıyordum ki.; yüzü sanki içerde -bir koalaya tecavüz eden adam- görmüş edasıyla büzüşmüş bir hanım kız çıktı. ama tuvalet kapısının tam kapanmamış olmasından, kızımızın girmesiyle çıkmasının bir olduğu hemen farkediliyordu. kız bana tiksinç bir ifadeyle baktı. aklıma kadınlar tuvaletinin %60'ına işemiş olduğum geldi. acaba biliyor olabilirler miydi? ama o halde bu kızın erkekler tuvaletinde ne işi vardı? bunun benim yaptığım hayvanlıkla ne alakası olabilirdi? yok canım. kız da işemek için yanıp tutuşurken bayanlar tuvaletinin kapısını kapalı görünce, erkekler tuvaletine kendisini atmış olmalıydı....
kız çıkıp da ben girdikten sonra, tuvaletin durumuna bakınca meselenin aslı anlaşıldı... ah be kızım! sen bayanlar tuvaleti mi zannettin orayı? bal dök yala dediğim yere ben bile (ki ben bile diyorum) neler yaptım 1 saat evvel. sen ne bok yemeye giriyorsun ki kapağından tuvalet kağıtlarına kadar her yerine işenmiş olan bir yere? sonra biz erkekler öküz değiliz diyor bazıları. öküzüz lan öküzüz. kendimden biliyorum. sen yarım metrekarelik bir deliği tutturup işeyeme. mütemadiyen her yeri batır.(ve bunu oraya girip çıkan herkes aşağı yukarı yapsın) sonra da o cinsten hayır bekle. bırak allasen ya. herkes çükünü kesip, eline alıp şehirde çıplak, kanlar içinde koşsa bile temizlenmez bu leke. (ıyy allah etmeye lan. ne diyom ben?) öküzüz öküz!!!

o değil de kıza cidden çok üzüldüm. yavrum. hayat boyu görmemiş öyle bir manzara. şimdi gerçekten babasını, abisini, sevgilisini sorguluyordur. "ulan bunlar gerçekten benim bildiğim adamlar mı?, bunlar benim en yakınımda güvendiğim adamlar mı?"...

değiller yavrum değiller. onlar senin bildiğin adam değiller. hepsi tuvalete değil de klozete işiyor veya damlatıyor. ve son damla gerçekten hep dona düşüyor, sallamak kar etmiyor. bu da böyle biline...

15 Ekim 2009 Perşembe

hata yapan erkek tipleri

efendim bi önceki yazımızda hata yapan kadın tiplerini ahan da burda incelemiştik. söz verdiğimiz üzere kadınların hasta olduğu bir diğer cins olan erkekleri de inceleme gayretinde olacağız.

- sevgilisinin geçmişine takık erkek modeli: bu yurdum aslanı sevgilisinin kendisinden önce yediği boklara pek bir meraklıdır. falanca kukunu kurcaladı mı? dötünü bızıkladı mı? diye sorar da sorar. bayar da bayar. bu abilerimiz kendi yedikleri bokları da çok rahat anlatır ilişkinin tabiri ciazse damına koyarlar. bu grup aslında kendi içinde çeşitli ayrımlara tabidir. bu ayrımlardan en belirgin olanı, bu arkadaşlarımız genelde kendilerine güvenmeyen tipler olmasıdır. hep kendilerini diğerleriyle kıyaslar, diğerleri üzerinden kendini var etmeye çalışır. bir diğer ayrım da kendine güveninde bir sıkıntı olmasa bile, hırs yapıp en iyi olma sevdalısı kardeşlerimiz de mevcuttur. bunlar bayrağı zirveye dikerler ve olay onlar için kapanır. ilişkiden soğur ve bayrağı dikecek yeni merhaleler ararlar. tehlikeli oldukları kadar salak. salak oldukları kadar yoğumsuz. yoğumsuz oldukları kadar da müşkülpesenttirler.

- sevgilisinin her dediğine inanan saftirik tipler: tabi! sevgili bu. adı üstünde. doğruyu söyleyen ve güvenilmesi gereken kişilerin en başında gelen varlık. can. amma be kardeşim sen de her şeye inanma. "aşkım en azman sevişen sensin", "sevgilim en yakışıklı sensin" , "bitanem seninki kadar büyüğü yok.", "hayatım karizmada bir numarasın", " canım bana şu vitrindeki pırlantayı alır mısın?" hah. sıçtın işte! insan bir aynaya bakar. "abi ben cidden öyle miyim?" diye. bu tip kardeşlerimiz olayın asıl boyutunu hep gözden kaçırırlar. hanımablamız oğlumuza devamlı suretle gaz vermesinin nedeni, aslında ilişki içi iktidar savaşımında gücün hanım kızımızda olduğunun göstergesidir. bu vesileyle oğlumuz adeta bir kukla gibi kızımızın isteklerini yerine getirir de getirir. kadınlardan korkacaksın arkadaş. kırmızı diyorlarsa sen bileceksin o beyaz. siyah diyorlarsa gökkuşağı. burda bir anımı anlatarak konuya devam edeceğim. bundan 15 yıl kadar önce. 17-18 yaşında, yakışıklı bir gençken. internetten tanıştığım bir kadının evine gittim. kadın çok güzeldi. ben de çok genç. ulan neyse mevzu yatağa geldi. ama benimki kalkmıyor. abla yalıyor yok. fırp fırp diye vakumluyor yok. içimden küfrediyorum alete. "bu akşam küçük beyi uyandıramayacağız galiba" dedi. güldü. bir an, ağlayarak koşup kaçmak istedim. ya dedim. sen bi rahat bırak. o kalkar. neyse aradan zaman geçti. mevzu dağıldı. bi baktım hareketlendi hadise. neyse yatağa geçtik. teyze bir bağırıyo. allahım harikasın. allahım geliyorum. süpersin. erkeğim filan. ben o bağırdıkça devam ediyorum. sabaha kadar bırakmadım teyzeyi. bi daha, bi daha. daha hızlı. "honduras honduras" diye burnumdan dumanlar çıkıyordu o derece... sabaha karşı evden çıktım. keyif sigarası yaktım. omuzlarım dik. "ben neymişim be abi" edasıyla yolda yürürken. birden hayatımın ampulü kafamda yandı. ulan! ben gerçekten çok mu iyiydim? yoksa teyze beni gazla coşturup sadece istediğini mi aldı? ulan?! tamam potansiyel olmasa o kadar saat sürdüremezdim ama, teyze tüm iktidarı bana bırakarak alttan alta olayı yönlendirdi. bana kalsa çükünü dikeltemeyen bir adam olacakken, teyzenin müdahalesi sayesinde bir aslan kesilmiştim. demem o ki, kadınların her söylediğine her zaman inanmayınız gençler. ne seninki en büyüğüdür, ne sen en iyisisindir. bak! sana da öyle demişler işte...

- Sevgilisini hayattan koparan yalnız ördek yavruları: Bunların kadın versiyonlar da vardır. ama erkek versiyonları hiç çekilmez. sevgili buldu mu karıyı örümcek ağı gibi sarar. onsuz donunu bile değiştirmez. her yere onla gider. allahım yarappim bir vıcıklık, bir yapışkanlık ki sorma. kız; "ben bu akşam burcularla çıkıcam hayatım" dese. aman allahım. olay olur. zehir olur. olm bi siktirip gidip maç filan izlesene lan! çıksın kız burcularla ne var. hemen arabayla gidilen mekanın önünde beklemeler. kafada binbir türlü senaryo. uzaktan izlemeler. deli divane hareketler. hayır gören de amerikan dizilerinde arabada donut yiyip de ortağıyla suçlu kovalayan sivil polislerden zannedicek pezevengi. lan olum. yalnızsın işte. karaktersiz herif. bari kızın ümüğünü sıkma ki iyice yalnız kalmayasın.

- sevişirken osuran ayı boğan gücü: Bunlar üzerinde çok durmayacağım. bi tane tanıyorum bu ayılardan. herif kızla bir yerde tanışıyor. tam sevişecekler. osurmuş hayvan. kız duymamazlığa gelmiş. "ne oldu?" diye sormuş bizim ayıya. tabi ayı ya. "ne oldusu var mı? osurdum puahahahaha" diyerek iyice koyvermiş makaraları. hayır ben o sırada içeriki odada sevişiyorum. samimi söylüyorum diğer kızın feryatları yüzünden benim işim yarım kaldı. ondan sonra da yılların geyiği oldu tabi. hayvan herif!

- sevgilisine şiir okuyarak etkileyeceğini sanan orta sınıf kunduz: Evet. kunduz hayvanı bu salakları betimliyor bence. lan yeni tanıştığın kıza niye şiir okuyorsun? kız şiir sevmese de okur bunlar.
+ melis sen servet-i fünun şairlerinden hangisini seversin en çok?
- efendim canım??? anlayamadım.
+ servet-i fünun diyorum. tevfik fikret mi? ben onu severim de.
- ben şiir pek sevmiyorum da...
+ olsun bak okuyayım da dinle.. hani bir gün seninle topkapıdaaan, geliyorduk yol üstü bir meydaan
- ?!!!^#?!
arkadaşım sen salak mısın? senin o içtiğin iki biraya sıçayım. lan maymun! sevmiyorum şiir dedi. sen napıyorsun artık. allam ya.

- sevgilisi yatakta ne istese yapan sado-mazo hedonist: Bu tipler için önemli yegane şey partnerlerinin aldığı zevktir. bunların çocukken anneleri tarafından bol bol aşağılanmış, sevgi görememiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. kadın ne isterse onu yapar. erken boşalmaz, partnerini bekler. yalar yutar eller koşar, koşturur. üretir. aktivisttir. orgazm sonrası nabız tutar. "güzel miydi hayatım?", "seni seviyorum kehribarım" tarzı kibarlıklarla sevişmeyi adeta bir rituele çevirir. Tamam çevir canım kardeşim. tapınır gibi sevişin, hoplaşın. lafım sözüm yok da. nerde kaldı samimiyet? sen ablaya her istediğini verdin. çok kibarsın. hislisin. ama ulan kadın bu işte. her istediğini aldığı yerde neden dursun ki? ya kendisine acı çektirip aşağılayan birine gidecek. veya ekstra istekler çıkartıp huzursuzluk yaratacak. kadını beceriyosun, birden kukusundan fort fort ses geldi. normal bi erkeksen güler. "ahauhauah. nurcan ancuun osurdu lan. ahuhauh." dersin. ama sen napıyorsun? fort fort. "bebeğim, bu bizim aşkımızın şarkısı olsun mu?" lan siktirgit asabımı bozma benim.

- yolda yürürken elini sevgilisinin döt cebine sokan şovenist: tamam anladık. sevgilin var. dötü de güzel maşallah. iyi de o kotun göt cebine o el neden giriyor? neden normal insanlar gibi yürüyemiyosun? bunun vücut dili olarak açıklaması şudur: "kız benim, bu dötü ellerim, sevişirken tokatlarım, ahanda hepinize belgeliyor, yolda avuçluyorum" demektir. bu tarz adamlar kıl tipler olurlar. genelde artistirler. zengin piçi kıvamına giren adamlar da olabilecekleri gibi, üniversitelerde gece hayatına, clublara düşkün jon jon elemanlar da olurlar. umarsızca kızın döt cebine ellerini sokup yürürler. "ulan o göte bülbül öte. biz osbire talimiz, eloğlu sokakta avuçlayarak yürüyo" diye hasetle kendilerine bakan garibanları zerre tınmazlar. ben şahsen çüklerinin küçük olduğunu ve bunu bastırmak için vücuden bir aktivasyon içine girdiklerini düşünüyorum. "çüküm küçük ama avuçlarım sağlam, toplumsal tabularım düşük, outdoor fantezilerim boldur" imajı çizerler. kısacası eşşoleşşeklerdir. bunların kadın versiyonları da var tabii. hatta çapraz haroşo örgüsü gibi yolda yürür bunlar. görsel açıdan estetik, erotik açıdan meşakkatlidirler.

daha bir sürü dingil erkek davranışı ve tipi sayılabilir aslında. ama bana ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunmaktayız. zira bu yazıya görsel ararken açılan bir porno sitesindeki videoya daldım. o yüzden görsel mörsel koymuyor, sizlerden de osbir çekmek için izin de istemiyorum. niye istiyim ki zaten? ha sorarsanız sen bunlardan hangi kategoriye giriyorsun diye. ben hiçbirine girmiyorum. zira hakiki PuCCa benim...

ahaha..şaka lan şaka!..

13 Ekim 2009 Salı

kentsel paradigma

kaç gündür yazamıyorum ya. yeminle ölüyorum sandım. iş güç, raporlar geziler. arkadaş niye biz insanoğlu bu kadar çalışıyoruz? bok mu var? direk yatalım anasını satayım. sanki dünya herkes daha az çalışınca daha kötü bir yer mi olacak? hayır. kimse bana gelip de "ya kardeşim bilimsel bilgi, teknoloji, çalışmadan olmaz ki. hem o zaman hastalıkların çaresini nasıl bulacağız. tıp nasıl ilerleyecek. hem emeksiz yemek olur mu?" tarzı am paparası açıklamalar yapmasın rica edicem. ulan ben zaten daha az çalışsam daha az hasta olurum ki. kanser cortlamış. millet sevişmeyi unuttu yemin ederim. geçen bizim kısım amirini gördüm. samimi söylüyorum herif dosyaların kapak deliklerini yalıyodu yalnızlıktan. beni görünce önündeki kabarıklığı gizlemeye çalışıp "pardon asethuan bey" dedi. derhal ortamdan uzaklaştım. adam pardon derken bile benim göte doğru bakıyodu. yapma canım. yapma arkadaşım! bu kadar çalışmayın. boşverin lan!

vallahi billahi bıktım abi. neden devamlı bi yere yetişmek, neden devamlı bir şeyler yetiştirmek için çırpınmak zorundayım ben? yahu parası batsın anasını satayım ya. valla çekip gidicem arkadaş. ilkokulda resim derslerinde yaptığımız patates baskıları özledim samimi söylüyorum. gidip bir dağ köyünde kuzu koyun çobanlığı yapıcam. sıçarım ben böyle kent hayatının ızdırabına.

(bu bizim kongre grubuna da bi tane karı aldılar. ulan inceden bi yazıyo gibi. sonra yanına gidiyorum bir havalar filan. "sen benim ne yaşadığımı bilseydin, şuracıkta ölüverirdin" filan tarzı post modern gösterip de vermeyecek kız açıklamaları. ulan heba etti beni 2 haftada. hayır direk vermeyeceğim dese hiç sorun yok. yemin ederim kafama takmıcam. ama "ulan ya verirse" psikozu var ya! işte o er kişinin bittiği andır. umut fakirin ekmeği, osbir ise en yakın kankasıdır... yok yok. ben kesin bu karıya kızdım, ondan böyle oldu. işe gitmek istemiom mına koyim. soyadı neydi ki, dur ben bunu facebooktan bi bulup iki pokeleyim. güzel resmi varsa bi attırayım. kent yaşamına söveyim. kendime bi kaşarlı sandviç yapayım. alayım afiyet!)

25 Eylül 2009 Cuma

üretim araçları, göbek pamuğu örneği: kadınlar venüsten, erkekler marstan...

her erkeğin yaşamının çeşitli evrelerinde götünü göbeğini kaşırken çıkartıp; ya kül tablasına ya da gizlice kanepenin arkasına fıydırdığı topaktır göbek pamuğu. kadınlarda pek olmadığı rivayet edilir. gerçekten de, birden üzerini sıyırıp da şehvetle yumulduğum kadınlarda göbek pamuğu yoktu. buradan anlıyoruz ki göbek pamuğu denilen hadisenin bilimsel tanımı şudur: göbek kıllarının kıyafetlerdeki pamuğu harmanlayarak, göbek deliğine pırçıklaması... bunu ben söylemiyorum. koskoca bi bilim amcası söylüyor*. bu amca ki ömrünü hayatını iki gıdım kıllı pamuk için heba etmiş, yılmamış, hatta bu pamıkların mikroskop altında görüntülerini çekip bakmıştır. düşünsenize, herif senin gizlice kanepenin arkasına fıydırdığın topak için ömrünü vermiş, sen olayı hiç sallamadan direk bir sonraki elektrik süpürgesi kıyımına yolluyorsun topacıkları. adam görse kendini asar. annem bu adamı görse kesin asar. benimse kanepelerin arkasına topak attığımı bilse asmakla kalmaz. ağzıma sıçar...
pek tabii bir erkeğin hayatında önemli bir yer tutar göbek pamuğu. her erkek bir dönem bu pamukları biriktirerek tekstil sektöründe çığır açmak ister. ayrıca bilir ki pamuk ile harmanlanmış kıllar, eğer biriktirilirse, yastık ve yorgan için kullanımda ekstra ısı sağlayacaklardır. işte erkeklerin kendilerini önemli hissetmelerinin nedeni budur. çünkü kendileri başlı başına bir üretim aracıdırlar. üretim aracı olma özelliği sadece pamukla belirmez, bunun yanısıra bol miktarda metan gazı, sonradan sertleşerek yapıştırıcı sanayinde kullanılabilecek balgam, sterilize etme özelliği bulunan tükürük, burundan çengel tekniği ile çıkarılan ve kuvvetli esans ve yapıştırıcı özelliğe sahip sümük ve hayatın devamını sağlayan sperm. yani aslında erkekler sebat etseler kesinlikle ekolojiye faydalı yaratıklar haline dönerek, küresel ısınmayı filan anında kesebilirler. mesela kızların olmadığı anlarda dönen erkek muhabbeti sırasında osuran ve buna çılgınlar gibi gülen erkekler, bu özelliklerini heryerde sürdürseler; değil ozon tabakasını onarmak, dünyadaki tüm kötülükleri bile ortadan kaldırabilirler. ama ne yazık ki erkekler çocuk gibidir. hafiften salaktırlar. osuruğa gülerler. veya "bak ula çukurovanın yarısı kadar pamuk çıktı göbeemden" derler. ona da gülerler. ergen çağlarında hepsi bir araya gelip attırır ve yine gülerler. balgamlı veya balgamsız tükürüp gülerler. oraya buraya işeyip gülerler. kadir mevlamın kendilerine bahşettiği bu üretim silsilesini zerre siklemezler. onlar mütemadiyen tataklı ellerini oraya buraya sürerek gülerler. halbuki kadınlar öyle midir? değildir. onlar regl dönemlerinde vücutlarından çıkardıkları tek üretim maddesi olan pıhtılı kanı, yani o sıçmıktan kötü, kuburdan beter hadiseyi bile itinayle, bir sanatkar edasıyla pede sararlar. erkeğe bahşedilen üretim yetenekleri onlarda yoktur. osursalar ekonomik değer taşımaz. (ilginçtir ki kadın osuruğuna da erkekler güler. gerçi kadınlar da kendi aralarında gülüyordur muhtemelen. ama hiçbir kadın bir erkeğinki gibi; "baratoorrr" şeklinde osuramaz. dolayısıyla kadının yaptığı fısss bir üretim malzemesi değil, sıçma öncesi büzük seyirmesidir...) tüküremezler. tükürseler, ortaya çıkan madde yarı rujlu, bol kozmetikli bir hadisedir ki doğallıktan uzaktır. sümüklerini yakalamak için çengel tekniği kullanamazlar. zira tırnakları uzundur. burunları mazallah parçalanır. hadi başarıyla bir kuple sümük çıkardılar. onu duvara bi yere süremezler. ojeleri bozulur, tırnakları kırılır. ve en önemlise kendileri doyasıya attırıp sperm üretecek kapabilitede değildirler.

şimdi kadın ve erkek cinslerini toplumsal olarak ayıralım. kadınları venüse, erkekleri marsa yollayalım. ne olur? iki cinsin de sayısı git gide azalır. çünkü üreyemezler. erkekler dağı taşı döllemeye, kadınlar sülfürden kristalden çocuk yapmaya çalışırlar. beceremezler. ama mevzu eğer krallar gibi yaşamaksa, erkekler süper şekilde yaşarlar. bi kere sanatta inanılmaz ileri giderler. duvarlara işeyip attırarak barok eserler, kübist portreler çizebilirler. hatta iddia ediyorum, işeyerek hat sanatında bile çığır açarlar. osurarak ısınma, barınma, vs gibi ihtiyaçları direk tatmin olur. kıllı pamuklardan yorgan; sümük, balgam ve atmıklardan sıva dolayısıyla bina bile yaparlar. kadınların ise yapabileceği yegane şey, uzaydan görülebilen ve milyarlarca sarılı pedden oluşan bir piramit olacaktır. o da ne yazık ki ilk rüzgarda devrilecek ve tüm kadınlar "bu senin hatandı, hayır senin, sana diyorum kıskanç oruspu, sus şıllık" nidalarıyla saç baş birbirlerine gireceklerdir.

son söz: teoride bu durum böyle işlese bile, pratikte venüs gayet düzenli. mars ise bol kahkahalı bir yer olacaktır. bu kahkahalar ne yazık ki en geç 1 ay içinde yerini "olm nuri, lan bi karı olsa da akşama kadar yesek, sabaha kadar zitsek" homurdanmalarıyla son bulacak; o sırada osuran bir erkeğe gülünecek, sonra tekrar homurdanılacak, sonra osurulunup tekrar gülünecektir. işte bu paradoks modern erkeğin hüznüdür.

not: orhan pamuk sittirolup venüse gitsin...
not2: bu yazıyı okuyan kadının da işi zor. "evet nihohoho diye düşünse, kendini üretimde bulunamayan bir cins olarak kabul edecek; hayır ben gayet osuruyorum, zıçarken duvarı deliyorum, burnumdaki tatakları da sütyenimin içine sürüyorum diyebilse, toplum tepkisinden çekinecek; geç efendi geç bunları, nerde aşk, nerde romantizm diye serzenişte bulunsa "sittir la" diye kendisine tarafımdan ayar verilecektir... zor velhasıl:)
not3: yazıyı okuyan erkekten ise muhtemelen. (ne yazık ki) "asassjasjasashsahalslkasldsdfjkj... olm harbi lan...ben de geçen halı sahada osurdum. karlar eridi lan.hihaaohohsodpsdsşlfkd "tepkisi gelecektir.

23 Eylül 2009 Çarşamba

sanrıların arabaları

çok güzel şeyler yazdığıma dair çok olumlu eleştiriler alıyorum. doğrudur. hep güzel yazdım hayatım boyunca. küfürlü yazmaya karşı bir insandım oysa ki. ama biraz kafa dağıtmak gereği ortaya çıkınca durum bu şekilde tezahür etti. "post apokaliptik sanrı" dedik... neydi aslı? aslında? türkçesi biraz kıyamet sonrası rüya gibi bir anlama geliyor net kelimelerle konuştuğumuzda. madem ben çok güzel yazıyordum da neden kıyamet sonrası rüyalara ihtiyaç duydum? cevabı basit. olduğum şeyden, olmak üzere olduğum şeyden mutlu olmadığım için. peki ben ne olacaktım? çok üst düzey saygı uyandıran bir işe sahip, bir dediği iki edilmeyecek bir adam. ama ben bunu istiyor muydum? hayır! o zaman işte bu kıyamet sonrası hülyası devreye girdi. bir şeyler ters gidiyordu be usta. etrafımda olup biten bu sanallıktan tut da (ulan bilmemnenin içişleri bakanı gelmiş, bilmemne profesörüyle kokteylde ne sıcak kadeh tokuşturuyoruz herifin acık şehla gözlerindeki perspektifte) olduğum şeyin laçkalığına kadar. her şey zoruma gidiyordu işte. ben istemedim ki memleketin tüm bürokratlarını tanıyayım. biraz sebat etsem alkol muaynesinde yırtacak kadar emniyet müdürünü tanırdım. ki tanıyorum. ama ben zaten kendi meşrebimce alkolle yakalandığımda sıyırabiliyordum olaydan. ben hep balıkçılara özendim. teknesine atlayıp da, taka taka taka azgın sularda sabahın kör vaktinde işe çıkıp , eve geldiğinde karısından başka kimseye hesap vermeyen adamlara özendim. hep güzel sevgililerim oldu, hep her şeyin iyisinden tattım. hep güzel seviştim. şarabın kırmızı markalarını hep bildim. hangi davette ne giyilir hep öğrendim. ama ben o olmadım ki be baba. benim gönlüm takım elbisenin iktidarını kırıp da onunla top oynayabilen 10-11 yaşındaki çocuklarla oldu hep. işte burda devreye girdi "post apokaliptik sanrı." ben hep olduğu şeyi istemeyen olacak, bununla çoğu kişiden iyi bir hayat kuracak, amma velakin o kıyamet günü geldiğinde de, dünyanın kalan halklarına önder olacak bir lider konumuna bürünecektim. neden bunları bu kadar açıklıkla yazıyorum şimdi? çünkü koskoca bi yetmişlik viski bitirdim. ha yazamaz mıydım? karıydı kızdı yine yazıyordum bir şekilde. ama içince bu sefer başka vurdu mevzu. yarına (bu gün oldu mına koyayım) yetiştirmem gereken bir proje var ve ben bi yetmişlik viski içmişim. işte işin ironik tarafı bu. millet rakı içer, bira içer. ben markete gidip viski alıp içmişim. ha sanılmasın ki çok param var, (var ve dünyanın damına koyarım... koyarım o ayrı). bi tane yat alıp balık tutucam en büyük hayalim. ulan ben bişi dicektim de mevzu saptı. millet kadınlar erkekler neden şöle olmuş diye tartışadursun. ben zıbarıp yatıcam hacım. bu yazıya da görsel eklemiyom. herkes acık kendini görsün. bu yazı da dünyanın işinde mutlu olmayan tüm erkek ve kadınlarına gelsin.... o değil de, içince niye böyle oluyom ben mına koyim ya?

not: şimdi tek gözümle yazıyı epey sarhoşça okuyunca farkına vardım. devrik cümle kullanmışım devamlı. valla billa bu viskinin etkisidir. yarın sabah bi duş, bi traş. karılar diyecek asethuan taş... ahauahuaha. kolpayım lan ben! ağzıma tükürün benim.

21 Eylül 2009 Pazartesi

üfürük...

heryerini kapadım evin. tüm pencereler, tüm kapılar, tüm delikler... ulan havasızlıktan mosmor olup şişicem, hala bi üfürük bir şey geliyo bi yerden. çözemedim anasını satayım. inceden de tırsmıyo değilim. allam yareppim. peder işkilli adamdır. bana söylemeden bi yere gizli geçit mi yaptırdı? döner kapı filan mı taktırdı anlamadım? hayır ev bildiğin orta sınıf memur evi. hırsız gelse alacağı tek şey bi tane laptoptur. onu da zaten çalıştıramaz. çalıştırmak için özel yerlerine basman, monitörünü belli bir açıda tutman gerekiyor. tam açıldığında maus pedine bastırmazsan kitleniyo. siksen çalıştıramazsınız ben olmadan. ancak hala bi üfürük hissediyorum odada. gidip pencerelere kulağımı dayadım. daha hassastır diye omuzbaşımı açtım üfürüğün geldiği noktayı belirleyebilmek için. karşıda oturan teyzeyle omuz başım açık, pencereye yaslanmış göz göze geldik. ben tam "ii bayramlar teyzecim" dicektim ki kadın koskoca kadife perdeleri suratıma çekti. alla alla ya... şurda bilimsel bir deney yapıyoruz. belki pencerenin lastikleri çürümüş. sen mi yatıcan bu odada? tabi menapoz yüzünden alev alevsin belli. sana koyar mı bu sert esen yeller?

tam bilgisayarın başına oturuyorum. 2 dk geçiyo. mevzuyu unutuyorum. ense köküme doğru bir hufff hissi geliyo soğuk soğuk. hadi sıcak olsa cinler periler beni nikahlarına aldılar dicem. bizzat ben dönücem götümü kabeye doğru. valla ziksinler. yeter ki mevzuyu anlayayım. dönüp bakıyorum hiçbişi yok. oda sımsıkı kapalı. hasbinallah minivelvek.

tamam lan buldum. bizimkiler ben odada ders çalışabileyim diye televizyonu söktüydü. onun da duvarda bi deliği vardı anten girişi için. mevsim soğudu ya. üfürdüyo ince ince ordan. ulan dedim tamam. cinlerle, perilerle zitişicem bundan kelli. hadi periler iyi hoş da, cin olayı beni bozar aga.

- domal lan! pis insan...
+ abi bokunu yiyim yapma. eşeduenna... ramini... neydi lan?
- ehehe. sen biraz saf bi kardeşimizsin galiba. domal lan!
+ abi ühühü. inne atanya. ulan. abi..
- domal çarparım!!!

şeklinde diyaloglar yaşamak istemem. istemem cinlerlen sevişmek. isteyene saygı duyarım. sonuçta bi fantezidir. insan bilinmezliklerlen sevişmeyi her zaman çekici bulmuştur. ama bunu yapan insan değildir onu da ifade edeyim. sen cinlerle seviş, sonra dolmuşa bin, öne para uzat, bakkala gidip "abi yumurtalar taze di mi?" de, sonra cemiyette sağlıklı bir birey olarak yerini aldığını zannet. demezler mi ki "abi biz daha bi karının elini tutamadık, sen cindi periydi elden geçirmişsin diye"... derler!. ulan bi daha üfürdü. en iyisi ben iki sentır freş çiğneyip şu duvarın deliğini kapiyim. olmucak böyle...

20 Eylül 2009 Pazar

hata yapan kadın tipleri...

bu başlıkta kadınların erkeklerle olan ilişkilerinde en sık yaptıkları hataları ve bunları yapan kadın tipolojilerini göreceğiz. kadınlar aslında zeki olduklarını sanadursınlar. biz onların foyalarını ortaya dökelim. bakalım ne gibi denyolukları varmış.

- fingirdediği adamla heyecanına mani olamayıp da sevişen, ancak sevgilisiyle sevişmeyen kadın tipolojisi. bu kadınlar göster ama verme düsturunun erkekler üzerindeki tahribatından bihaber kadınlardır. bunlar fingirdedikleri ve hoşlandıkları adamlar kendilerine daha sıkı bağlansın diye hemen sevişirler. ancak doğal olarak, kadını bu kadar kolay elde eden erkek bir yerden sonra bu hanım ablayı sklemez ve daha zor kadınlar arar. gösterip vermemenin önemini anlayan aval kadınımız bu sefer sevgilisinde bunu yapmaya çalışır. ama ne büyük bir denyoluktur ki, bu sefer de erkek oturmuş bir ilişki içindeki bu sikindirik oyunlardan sıkılıp, daha kolay kadınlar arama yoluna gider. bizim embesil kızımız da bu döngünün içinde heder olur gider. acı!

- bir önceki sevgilisine paso yalan söyleyip bunu bir sonraki sevgililerine taşıyan kadınlar. bu kadınlar salak olmalarının öncesinde talihsizlerdir. başlarından kötü bir ilişki geçmiştir. karşılarındaki herif posası çıkarana kadar bu kadınları sorgular, evden yalnız çıkmasına müsaade etmeyecek oranda bunları baskılar. hal böyle olunca hanım kızımız ufak tefek yalanlar söyleyerek durumu kurtarır. ilişki bittikten sonraki ilk ilişkide de bu baskı devam eder. hemen panikler. yalana başvurur. oysa ki karşında melek gibi herşeyden habersiz bir körpe oğlan duruyor di mi? neden bulandırıyorsun suyu. velhasıl bu ilişkide de güven olmaz. oydu buydu derken eleman doğal olarak işkillenir. gerisi gelir.

- sevgilisiyle olan sevişmelerini orda burda anlatan kadınlar. şimdi siz kadınlara erkek dünyası ile ilgili hayati bir gerçeği ifşa edeyim. erkekler her türlü cinsel tecrübelerini birbirleriyle en ince ayrıntısına kadar rahatlıkla paylaşırlar. ancaaaak. eğer ki bir erkeğin ilişkisi ciddi ise, hiç bir erkek onun o ilişkisi ile ilgili cinsel soru sormaz. hiçbir erkek de bunu anlatmaz. kimse en yakın arkadaşının, sevgilisiyle kendi sevişmesini hayal ederek attırmasını istemez. (ama herhangi bir çapkınlığı düşünülürse bundan haz duyar.) şimdi eğer sen bir kadın olarak sevgilinle sevişmeni gidip de en yakın kız arkadaşına anlatırsan, o herif iki üç aya kalmaz senin o kız arkadaşını da götürür. salak olma. gidip de elalemin kızına ne anlatıyosun, "off şöyle evirdi beni, şöyle çevirdi" diye. ne diye eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürüyorsun? en nihayetinde karşındaki de senin gibi "kıskanç" bir kadın. yapma. sevgiline sahip çık. efendi gibi seviş.

- kendilerine yaklaşan erkeklerin amaçlarını anlamayıp, bunu popülerlikmiş zanneden kadınlar. ah be nazlı çiçeğim. koparırlar seni. misal blog camiası bunun için en güzel örnek. çok güzel yazan erkek ve kadın arkadaşlarımız mevcut. lafım onlara değil. ama bok gibi yazan, blogunda kelebekti böcekti eksik olmayan ve kendisini izleyenlerin %102'sinin erkek olduğu blog ablaları da var. bir de popülerlikten dem vuruyorlar kendileri. yalan ablam o yalan. senin o kıçıkırık şiirlerine, kelebeklerine bile bakmayacak o eşşek herifler. bi düdükleseler blogunda yeller esecek, yapraklar uçuşacak. sen hala kandır kendini. tabii bir de bunun farkında olan kadınlar var. "beni bir çok eleman cicik için izliyor, ben de kendimi koruyayım, ucundan gösterteyim de daha çok popülaritem artsın" şeklinde bir algıları var. pek güzel tabii. ama millet bi yerden sonra kıllanıyo haberiniz olsun. "ulan bu karı inceden erkek mi lan?", "olm hamdi, şunun bloguna bak, feyk olum bu" "feyk meyk ben bunu zikerim usta" şeklinde iğrenç pragmatik açıklamalar oluyor. siz siz olun kitleden kopmayın.

- güzel olunca her boku halledeceğini zanneden kadınlar. en denyo da bunlar. insan bi bakıyo. "üff lan irfan, karıya bak. taş gibi olm" diyo. sonra tanışmalar filan. aman tanrım. hatun iki kelimeyi biraraya getiremiyor. ee doğal olarak sevişilip müsade isteniyor. yavrucum sen beyninde sadece kan taşıyosan, bu gidip gelen damarların içinde herhangi bir zeka parıltısı yoksa, sen istediğin kadar güzel olsan ne. kucaktan kucağa atılan istop gibi olursun. kimi der, yeşil. kimi der sarı. sonra hepsi der gökkuşağı. alis harikalar diyarında gezersiniz işte kolkola. bir düşünün, neden erkekler hep güzel kadınlarla gezer, ama hep çirkin kadınlarla evlenir? çünkü çirkin kadınlar güzellerden daha zekidir. erkekler güzelliğe değil, zekaya önem verir. öyle olmadığını iddia etseler de hep salak gibi çirkin kadınlara aşık olurlar. (bunu da erkeklerin salaklıkları ile ilgili bi yazıda bilahare aydınlatıcam.) hem güzel olup da hem zeki olanına ben rastlamadım. eğer varsa beri gelsin. kendisine bir kaç labaratuar deneyi yapıcam. hem çirkin olup hem de salak olan kadınlarsa bence hemen imha edilmeli. ıyy. allah yareppim sen koru dinimiz amin.


apokaliptik

"apokaliptik ne ya? sen entellektüellik mi kasıyosun?" içerikli yorumlar aldım. bu yorumu yazan dingiller öznesinde bilmeyenler için kamuoyunu aydınlatayım dedim. bi kere entellektüellik kasmam, apokaliptik kelimesinde değil, sanrı kelimesinde gizli. burdan "sanrı" üzerine cafcaflı betimlemeler yapıp topunuzun beynini skerdim ama, muhtemelen %60'ınız bu sikko yorumu yapan salak gibi ekrana bakardınız. efendim sanrıyı iki dakkalığına bi siktiredin. konumuz "apokaliptik". bunu merak eden hanımkızımız muhtemelen olayı çeyizlik bir eşya zannedip yeni gelin gibi duruma atlamış. hayır. sizin de tahmin ettiğiniz üzere apokaliptik bir mutfak eşyası değil. elektrik süpürgesi de değil. apokaliptik çok yönlü bir seccade hiç değil... gerçi kendisi çok yönlü bir olay. inanmayan gogıldan baksın.

yahu arkadaş. blog başlığına apokaliptik koyan bi adam nasıl entellektüellik kasabilir anlamıyorum? tabii, entellektüel olmak için gerekli şartlar var yurdum bloglarında. birincisi bilinmeyen kelimeler kullanıcaksın. mesela apokaliptik çok entel şeysi gibi ilk bakışta. buna örnek sanrı, tandans, illuminati, veryansın, sacayağı ve surkalize gibi kelimeler de olabilir. bunları kullandın mı kesin entelsin. ayrıca 6-7 dizelik tercihen serbest nazımda yazılmış şiirler yazacaksın.

kekre bir sonbahar sabahı
sigaramı memelerinde söndürdüm
o memeler ki sevişirken
meme değil fındıktılar
ve gece güne kavuşurken
sütyen yüzünden ayrıldılar

örneğindeki şiir gibi araya bir kaç şiir serpiştireceksin. şiirlerin içinde kesinlikle yoz bir cinsellik, bir adet sonbahar ve bir adet "kekre" sözcüğü geçecek. (sanrı kullananlar bunu kullanmak zorunda değiller) her şeyden önce rahat olacaksın. gelen yorumlara belli bir yukardan bakma durumun söz konusu olacak. "hoca ben bu dünyanın damına koydum, aktı... puahuahau" gibi laubaliliklere ise girmeyeceksin. yorumları cevaplarken yüzün 45 derece açıyla monitöre hüzünlü bakacak. her an uzaklara gidecekmiş gibi bir ifade takınacaksın. ve en önemlisi, asla ama asla fularsız ekran başına oturmayacaksın. işte entellik kasmanın altın anahtarları.

şimdi gelelim bana. slip beyaz donumla, her tarafı sigara izmariti olmuş bombok bir odada oturuyorken ve tüpü bitmiş, dolayısıyla renklerin %80'i seçil(e)meyen bir monitöre bakarken ne derece entel olabilirim a yavrum? bi apokaliptik yazdım diye harcama beni. monitör zaten ebesininkini görmüş, gözler 1 haftada 2 numara büyüdü şerefsizim. o diil de sigaram bitti ya. zibil gibi de yağmur yağıyo dışarda. en iyisi kalkıp içime hiçbir şey giymeden uzun paltomu giyip bakkala yollanayım. gizem adamı olup ufuklarda heba olmadan bi kısa viston layt kapıp geleyim.

19 Eylül 2009 Cumartesi

erkek güncesi...

çok pis hoşlanıyorum bi kızdan. ama gidip de "sizden çok hoşlanıyorum" demek yemiyor. basbayağı maymun olacağımın farkındayım. tarz da bi hatun. hafif gotik esintiler alıyorum kendisinden. ayrıca sevgilisi olması da yüksek ihtimal. biz erkekler duygusuz yaratıklarız, sadece sevişip sırıtımızı döner veya defolup gideriz ya. ulan aslında şu kadınlar ne kadar az şey biliyor erkekler hakkında. bir kere erkek dünyası kadınlara göre çok daha oturmuş bir dünya. her türlü şey erkeklerin bu duygusallıklarını örtmek adına... tüm futbol ve porno endüstrisi bunun üzerine kurulmuş. "vermedi mi? siktiret hacım" söylemi tamamen bu duygusallığı örtmek, ulaşılamayan kadını orospulaştırmak adına bir söylem aslında. meyhanede maç muhabbeti yapan adamların %80'i platonik aşkını düşünüyor buğulanmış rakı bardaklarının dibine bakarken. şimdi ben gidip de, "sizden çok hoşlanıyom bağyan, birazcık takılsak ya, çay kahve" felan desem. muhtemelen hoşlandığım bu hatın beni direk zitiş sotuş peşinde sanacak. ulan hoşlanıyorum diyorum. heyecandan zaten kalkmaz benimki öyle bi ortam olsa. geçen yazdığı bloga göz attım. yorum yapayım dedim, yapamadım. yavrum nasıl da içli içli yazmış. ha bi de şu var. şimdi ben bununla çıkmaya başlasam, kesin 6 ay sonra yanında sıkılmaya başlarım. sevişmeler rutin gelir filan. ee onun da suçlusu ben miyim arkadaş? ben elimden geleni yapmışım, olayı duygusal olarak içimde büyütmüşüm. sen de yap artık bi atraksiyon di mi?
ulan yamur da yağıyor. şimdi bi mail atıp da telefonunu istesem. desem ki ben boynumu uzatayım sen gel kanımı em. rock barlarda heder olalım. yok ya. olmayacak bu böyle. sizin yüzünüzden şerefsiz kadınlar. hep sizin yüzünüzden. o isviçreli bilimadamlarının da mına koyayım. icat edemediler kadın yerine başka bi cins. gidip hayvanlarla takılsam o da doğaya ters. seleksiyon filan olurum mazallah. hem diyelim bi kuzuyla veya koalayla halvet oldum. bi ilişki yok, bi konuşmak yok. kavga da ister insan yeri gelince. didişmek arar. "aşkım, bu gün çok mahsunsun... yarın bayram diye mi?" "meeeaaa".. "üzülme kuzum. bak daha kurbana kocaman iki bayram arası var. "beaaaaa" oldu mu? olmadı. sıçarım bu aşkın ızdırabına ya... en iyisi gidip maç izleyeyim ben. sonra da bi porno cd koyarım. iki gün uzatırım mevzuyu...

not: ulan öyle afilli bi görsel koydum ki. bunu okusa kesin kim bu aslan parçası der. hadi aslanım. hadi kanatlı üzgün meleğim. oku şu zıçtımın blogunu. görsel mörsel oldu bu iş. neyse maç başlıyo. döndüğümde yorumları görücem. tamam mı? kib. öptüm.byes

ramço pidesi

ramazan bitiyor. bunun için seviniyorum. ama pide yiyemeyecek olmak beni üzüyor. masada kalan susamları tırtıklayamayacak, fıt fıt diye ağzıma atamayacak olmak da üzüyor. oruç tutmadım. tutana da karışmadım. yani çok da umrumda değil ramazan gelmiş gitmiş, ama şu pideyle çorba içmek var ya. ulan niye normal zamanlarda pide çıkarmazlar ki? güle güle ya şehr-i ramazan. sen git, pideni bırak!!!

bir küfrün anatomisi...

her gün milyonlarca kez kullanırız bu küfrü. siktir git. ama nedir ne değildir hiç bilmeyiz. harbiden lan? ilk kim icat etti acaba bu küfrü? yüzyılın en önemli icadı bence... bu kadar cuk oturan, bu kadar her yere çekilebilen, her noktada kullanabilen bi küfrü icat eden adamı alnından öpmek gerekir.

- abi apokaliptik ne demek?
+ siktir git!

- abi geçen hatuna 7. postayı dayamışım, nasılım ama..
+ lan siktir git!

- hoca sizin içiniz ölmüş lan, durmam ben burda.
+ e siktir git!

- abi işte şu cocuklar topumuzu aldılar, oynatmıyolar.
+ sigdirin la amına godumunun pijleri

- ustam çok içtin, içme o son dubleyi..
+ siktir len yarram...

tarzı örneklerde görülebileceği gibi, bu küfür tek başına, kısaltılarak, sonuna ve başında başka küfürlerle bir arada üst düzey bir harmoni ile kullanılabilir. böylesi bir küfür ingilizcedeki fuck kelimesinde belki anlamca bulunabilir. ama bence bulunamaz. fuck bize her ne kadar karizmaymış gibi görünse de "siktir git lan!" küfrünün karizması ne yazık ki fuck küfüründe yoktur. hatta post koloniyal ingiliz yazarları bu noktada, "biz tüm dünyadaki ingiliz kolonilerini gezdik, "siktir git" gibi afilli bir küfre rastlamadık" demişlerdir. acaba osmanlı da siktir git kelimesi var mıydı diye merak ettim şimdi. ya da bu küfürün kullanımı cumhuriyet sonrasında mı yaygınlaştı? bence kesin osmanlıda da vardı bu küfür. misal hani bilindik bir karikatürde anlatılır ya. ishal olup feci sıçmakta olan fatih sultan mehmete koşarak gelen bir yeniçeri: "hünkarım, halicin ağzını zincirle kapamışlar, gemileri nedelüm devletlüm?" der. fatih sultan mehmet'in cevabı küfrün osmanlıda olduğunu ispatlar niteliktedir. "siktirin gidin karadan geçirin mına koyim. ne biliim lan ben. ahh"

bir küfürün irdelenmesinin daha sonuna geldik. şimdi siktirin gidin!

selulit

ulan... hani erkeklerde selülit olmazdı?

üzerinize afiyet dötümde bir sivilce çıkmış. haymnskim diyerek banyoda aynanın karşısında bunu bızıklarken bir de baktım ki benim götün sol lobunu sıktığımda selulitimsi bir durum söz konusu oluyor. ulan olm dedim kendine gel. erkek adamda selulit olmaz. sonra koşar adım bilgisayarın başına geldim. gogıldan hadiseyi araştırdım. erkeklerin kaslı yapısı seluliti önlermiş. anadan üryan soyunup aynanın karşısına geçtim. allahtan diğer bölgelerde selulit ve yağlanma yok. ama dötümü sıktığımda böyle portakal kabuğu gibi oluyo sanki. emin olamadım. endişeliyim! selulit konusunda uzman bir bayandan gelip götümü avuçlayarak durumu aydınlatmasını istiyorum. söz veriyorum ben de memesinde kitle var mı diye yardım ederim... ellerim çok hassastır.

ulan bi de selulit çıkarsa var ya... skseniz bi daha bira içmem. hem bira ne ki? amelelik.

ailenin tatile gitmesi...

eskiden aile tatile gidince sevinirdim. "obaa şimdi bi hafta evin damına koyarım, karı kız atarım, alem yaparım" filan diye içim içimi yerdi. sigara içerdim, heryer bira şişesi olurdu. süpper zamanlardı. hatırlıyorum da, bizimkiler dönecek diye evi temizleme telaşı bile güzeldi. hatta bi keresinde salonun koltuk örtülerini çamaşır makinesinde 90 derecede yıkamıştım. tişört gibi kaldıydı güzelim örtüler. ne bileyim lan ben? daha sıcak derecelerde daha temiz olur, efendi durur gibi bir inanç peydah olmuş demek ki.bu sabah gitti bizimkiler yine. antalyaya. havuz mavuz takılacaklar. naapsın, yaşlandılar artık. ben de bilgisayar başına geçtim. yorumları okudum. kimini sildim, sahibine pis küfrettim. kimine güldüm. online oyunumu açtım, ordan oraya ordu transfer ettim. facebukuma baktım. kimse bi sikim yorum yapmamış. 2-3 tane farmvil isteği gelmiş. ebenizin damına tırpan kaçsın dedim. sora maillerime baktım falan filan. ulan birden dank etti? napıyorum lan ben. evvelden olsa daha dünden önümüzdeki 5 günün planı belli olurdu. hangi günler kankalara ayrılıcak, hangi gün manita gelcek, hangi gün diğer karılar düdüklencek, hangi gün rakı sofrası kurulup itinayla tuvalete banyoya kusulcak filan. şimdi elim skimde, arada bir hart hart die taşşamı kaşıyarak bilgisayar başındayım.
bu ne lan? yaşlandım mı olum ben? hayır şimdi birini arasam, "hacı akşama rakı al bize gel, yannız o rakıyı bi gaste kaadına sardır, arabın büllüğünü salladığı gibi sallama mahallede" desem. herif kesin, "ya babuş pederlerle memlekete gidicem ben. ordan da benim nişanlıyla koçtaşa gidicez" der kesin. iki üç tane hatun arasam; gelseler, ulan ev pamela andersonun cankurtaran dizisi gibi olsa ne ki? ee tepin dur. sonra? olm içim geçmiş lan benim. sıçtım. yaşlandım. az evvel çay koyup peynir felan kestim kendime. bi de muhabbet kuşu almışlar eve. ismi ciklet. peder her sabah konuşuyodu bunla. şimdi benden mi bekliyo nedir? civa yutmuş gibi bağırıyo hayvan! bi de "siktiret topraaam, daha kıyamet filan kopmaz." diye geyik yapıyodu ipneler. daha ne kopucak lan kıyamet. en iyisi siktirip gideyim, bi çay koyayım kendime....

18 Eylül 2009 Cuma

boyu mu işlevi mi?

ya bu kadınlar ne kadar iki yüzlü yaratıklar. şerefsizim öyleler. bu yüzden ben her sevgilimi hep sorgularım. çünkü asla doğruyu söylemezler. asla gerçekleri olduğu gibi size anlatmazlar. devamlı gerçekleri yontarlar. biraz salak bir erkekseniz bu ilişki ağı içinde yitip gidersiniz. her kadın nedense her sevgilisine en güzel onunla seviştiğini söyler. eğer ki o sevgilisinin çükü küçükse, hayır hayatım, boy değil önemli olan işlevdir. en güzel senle sevişiyorum der. eğer ki seviştiği sevgilisinin çükü normalse, evet aşkım, tam hayallerimdeki ölçü bu, zaten boy değil işlev önemlidir der. ama eğer ki kadının seviştiği sevgilisinin çükü büyükse, o zaman boyu değil işlevi önemlidir sözünün hiç bi skim değeri kalmaz. ahh erkeğim, aygır gibisin. işte en iyi senle sevişiyorum deyip kestirip atar.
sonuç olarak biz küçük çüklü de olsak, büyük çüklü de olsak kandırılırız. sonra karşımıza geçip de boy işlev bunların önemi yok, aslolan aşktır derler. ulan ben zaten benden başka birinin çükünü bilmem. götüme sokmuşluğum da yoktur boyu mu işlevi mi diye ahkam kesebileyim. ulan aşık olmuşum, ilişki yaşıyorum. daha neyine bana aşk önemlidirle geliyosun. sonra bi bakıyoruz erkek cemaati olarak. hepimiz yatakta harley davidson gibiyiz. ulan salak hemcinsim. kandırılıyoruz sen hala elde mesure sik ölçüyosun. sanki ben ilk doğduğum anda gidip hemşirenin boynuna yapıştım. "ablaa, küçük mü çüküm söyle? küçük mü?" doğal olarak küçük. ama işte o hemşire o dudaklarına küçük bir alaycı gülüş ekledi mi. ulan bu kadınlar cidden bizi parmaklarında oynatıyolar. şu dakika bunun iyice ayırdına vardım. yok kendimizi kandıralım erkek egemen, ataerkil diye. sen bi sevişirken kadın şöyle bi doğrulup. "hadi ya daha girmedin mi içime öfff?" dese. görürüm ben o zaman egemenliği. değil bakkala gitmek, üç ay çükümü aynada görmeyeyim diye yıkanmazsın bile. esaret lan bu. dünyanın bütün çükleri birleşin....

pistopya

bizim mahallede bi arif abi var. kendisi bakkal. lakin bu şerefsiz esnaf müsveddesi ramazanda bira satmıyor. aslında dükkanında bira var. geçen soğutucudan yanımdaki abiye iftar için 250 gram beyaz peynir çıkarırken gördüm. ama hiç bozuntuya vermedim. sele gemlik zeytinleri ile salamların hemen arkasındaki aralığa dizmişti dizi dizi biraları. alışveriş sırası bana gelince sordum. (göt kadar bakkalların belli bir düzeneği vardır. alışveriş yaş sırasına, alışveriş edeceğin yapacağın aparatın aciliyet sırasına göre değişir. mesela küçücük bir çocuk gelip: "arif abi, annem bu deterjan delikmiş, söyle o arife hemen yenisini versin yoksa akşama bubam gelcekmiş, sen en iisi yeni bi tane deterjan yanına bi de çokonat ver" dedi mi siz orda mobilya takımı alacak olsanız öncelik bebeye geçivermiştir.)
neyse. sıra bana gelince biraz da arif abiye tuzak kurarak sordum: "arif abi, bi kısa wistın layt, iki bira, 250gr. tuzlu fıstık versene" diye. arif abi önce yüzüme baktı. "yiğenim ramazan diye alkol getirtmiyok bilion mu?" deyiverdi bana. ulan! kafayı kaldırdım mı üst rafın hepsi votka cin dolu. ee abi bunlar ne desem, yok yiğenim onlar geçen aydan kaldı hepsi bozuk. atıcaz da, kaynımgil memleketten gelsin onu bekliyoz demezse en şerefsiz dünya insanıyım. hayır arif abiden başka mahallede kalan süpermarketlerin hepsi saat 8 dedin mi deli skmiş gibi dükkanı kapatıyolar. arif abinin de hakkını yemeyelim. saat 12-1 e kadar açıktır dükkan. arif abi kapatmışsa, sigara bitmişse, çare yok, evin önündeki kuru otları sarsan yeridir. ama işte arif abi bu. ulan şu dolaptaki biralardan 2 tane versen ne olur mal mısın? bunun büyük abisi hacca gitti geldi, hepsine bir haller oldu. mahalle muhtarlığına aday olmalar, dükkanın önüne seçim zamanlarında ilgili partinin flamalarından asmalar filan. satma lan o zaman bira! kaldır sancak gibi efes : yanzikler bakkaliyesi: efes yazısını. yemiyo di mi damcık! ramazan bitsin yine atıcan dombili bira şişesi kasalarını dükkanın önüne. ulan bu adamlar tam pis top ya. yaşadığımız yer distopya.

facebook oyunları

ya gerçekten ben bir şey demiyorum. desem ağzımdan küfür çıkacak. nasıl bir dangozluktur anlamıyorum. sen tut facebook'ta bombok grafiklerle comodor 64'den beter oyunlarla saatlerini geçir. yani millet gerçekten kudurdu. diyecek söz bırakmıyor kimseye. be arkadaşım sen bilgisayar oyunu seven, oynayan biri misin? hayır. oyunlardan anlayan biri misin? hayır? hayatında en fazla oynasan oynasan tetris oynamışsındır, onu da 3. levela geçemeden uzun çubuğu sik gibi en köşenin bir yanına (yanlışlıkla) dikip "game over" yaptırtmışsındır. online diye mi artık milleti bir kaos aldı. herkes birbirinin restoranına, tarlasına tırpanına konuk oluyor ya, kendi odasını toplamaktan aciz adamlar delicesine tarla ekiyor, restoranda yemek pişiriyorlar. hatta millet kavgaya bile tutuştu... "restoranıma iğne oyası masa örtüsü aldıydım da, geçen bi kase mercimek çorbasını dökmüşsün hayvan", "bu sabah mısır tarlamın ortasında kocaman dairesel şekiller gördüm, neden yidin lan mısırlarımı deyyus?" tarzı küfürlerle saldırıyor birbirlerine insanlar. yok kimin beyni kiminkinden ağırmış da, sinefilin hortumu dötümüze az kaldı kaçıyomuş da... kızmamak, sinirlenmemek elde değil. sen efendi gibi feysbukuna girsen, arkadaşına mesajını, foto altı yorumunu yazsan, bi de çok kankinse pokeleyip çıksan. ne güzel olur memleket. bi de feysbuka sadece "feys" diyen insanlar var. onlara hepten kılım. feys ne lan? senin ağzını feysini skerim orospu evladı. yok ama ille bokunu çıkarıcaz türk insanı olarak. ne o, tarlasında yalnız inek bulmuş. inek çok üzgünmüş. lan farmvillinize zıçtırmayın çok ekip biçesiniz varsa konya ovasına gidin lan sanal sabanlar.

yabancı erkek fetişizmi...

bizim şehir kadınlarında dingil bir fetiş var. yabancı erkek fetişizmi. 13 yaşında başlayıp, 25 yaşına kadar sürüyo bu salak durum. kendi ortaokul hayatımdan biliyorum. o zaman "new kids on the blok" diye bi grup vardı. bütün kızlar ordaki elemanlara ve yabancı bir sürü sarı pipili ibneye hastaydı. yok joni dep, yok kurt kobeyn. hep sıranın üstüne kazırlardı isimlerini. biz de alık alık futbolcu isimleri veya hasta olduğumuz ama gözleri yabancı erkeklerden başka adam görmeyen sınıf arkadaşlarımızın baş harflerini kazırdık. tüm lise boyunca devam etti bu. yok bon jovi göğsündeki kılları kestirmiş. yok beverli hils dizisindeki brendın saçları kestirince ilk öpücük dizisindeki jeroma benzemiş. götüme benzemiş ipnenin evladı. hayır biraz mantık olur insanda. sen allahın siktirettiği bi ülkedeki dandik lise talebesisin. daha düne kadar lacivert önlük giyip saçlarını iki yandan örgü yapıyodun. sevişelim dese herif, oran leş gibi balık kokacak. insanda azcık feraset olur da mantıklı bakar mevzuya. kalpler kesip herifin gazete küpürünü içine yapıştırıp defterine asıyorsun filan. erkekler olarak biz ne kadar mantıklı adamlarmışız ya. keserdik metin, ali, feyyaz tanju, aykut resimlerini, baktık teklif ettiğimiz kız vermiyo, dadanırdık osbire, koşardık top peşinde... bekle dur işte sen de bon jovi belki o kestiği göğüs kıllarını kalpli bi zarfta yollar sana. üniversiteye geldik hala devam ediyo. "bilmemne büyükelçiliğinde bi çocuk var, aynı bred pit..." lan bak çevrene? yine bi sürrealizm, bi hayal alemi... üniversite bitince mi, yaş 25 e gelince mi artık akıllanıyo bu salak yurdum kızları. sonra telefon etmeler, ya sen çok tatlıydın bi görüşelim demeler. ne oldu? new kids on the blok zıçtı tabi, ordaki heriflerin hepsinin götündeki kıllar kadayıf oldu. bi bok hayır gelmedi. evde kaldın. şimdi düşün dur. mal bunlar ya. samimi söylüyorum internetti televizyondu yasaklansın bu ülkede. bon jovi göğüs kıllarını kesmişmiş.... bende ayda bir oramdaki kılları kesiyorum. ya ama bundan sora ilgilenirsin işte böyle. angut seni.